Psikolojik saldırı – Hakan Paksoy Yazdı

Psikolojik saldırı – Hakan Paksoy Yazdı
Yayınlama: 27.05.2024 21:00
A+
A-

Türkiye’de siyasi muhalefet yerini toplum muhalefetine bırakmış vaziyette. Türk Milleti gelişmeler karşısında sosyal medya üzerinden sesini yükseltiyor. Bu da iktidarın işine gelmiyor anlaşılan. Ki son zamanda birileri tarafından, art arda bir takım ceza ya da kısıtlama konuları devreye girdiriliyor.

Önce etki ajanlığı olarak isimlendirilen yasaya ekleneceği söylenen husus gündemdeydi. 9. Yargı Paketi içinde bahsi geçti. İşin ilginç yanı hiçbir yerde 9. Paket’in metni yok. Ama internette en ciddi siteler dahi ellerinde taslak varmış gibi anlaşılacak şekilde haber veriyor. Hatta TRT Haber, “o düzenlemelerin ayrıntısına ulaştı.” diye haber yapmış. Dikkat ederseniz“ayrıntısına” ifadesi kullanılıyor. Haberin girişi de 6 Mayıs tarihli.

Tarihi niçin verdim çünkü internette 23 Mayıs tarihli ve başlığı “Adalet Bakanı, 9. Yargı Paketinin detaylarını açıkladı” olan, alt başlığı, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 9. Yargı Paketinin detaylarını katıldığı bir TV programında açıkladı.” haberi bile var. Devamında da bakanın “son dakika açıklamasında” diye devam ediyor.

Etki ajanlığı tartışması kamuoyunda infial uyandırdı. Ama aynı zamanda da bir korkuya yol açtı. Daha ortada bir şey yokken insanlar daha da dikkatli olma psikolojisine girmiş görünüyor.

Yazı için araştırırken, Prof. Dr. Kemal Gözler’in, “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin Uygulamadaki Değeri: Bir Buçuk Yıllık Bir Bilanço”başlıklı bir yazısına denk geldim. O yazıda, bu duyguyu teyit eden bir cümle gördüm. “Maalesef Türkiye’deki korku atmosferi, üniversitelerde Cumhurbaşkanlığı hakkında teknik çalışmalar yapılmasını dahi engellemektedir.” diyordu

Seferberlik yönetmeliği de tartışılıyor

Yenilenen Seferberlik ve savaş Hâli Yönetmeliği üzerinde de fırtınalar kopartılıyor. Kamuoyu tek adama verilen yetkilerin çokluğunu ve bu yetkileri tartışıyor. Bunları da sanki yeni imiş gibi konuşuyor. Hâlbuki hepsi de hem Seferberlik ve Savaş Hâli Yasası’nda var hem de bir önceki yönetmelikte var. O zaman konuşulanların arkasında bir şeyler var diye bakmak iyi olacak.

Önce bir kısa geçmişi hatırlamakta fayda var.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle (CHS) yeni bir yola girdi. Kararnamelerle anayasa ve yasalarımızda binlerce değişiklik yapıldı. Bakanlar kurulu ve başbakan ifadeleri çıkarıldı. Başbakan yerine cumhurbaşkanı getirildi. Bakanlar kurulu artık yok. Hükümet tek başına cumhurbaşkanıdır. Bakan adı verilen atananlar da TBMM’de yemin ediyorlar ancak sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlular (Anayasa M. 106).

Bu değişiklerin birisi de,700 sayılı KHK ile, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hâli Yasası’nda oldu. Tüzük ifadesi ilk olarak o zaman değişti ve yönetmelik yapıldı. Çünkü tüzük bakanlar kurulu tarafından ve Danıştay’ın görüşü alındıktan sonra çıkarılıyordu. Yönetmelik ise kurum tarafından hazırlanıyor. Dolayısıyla bütün tüzük ifadeleri yönetmelikle değişti.

Bu dönemde, önce, 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle kuvvet komutanlıkları MSB’ye Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştı. Genelkurmay Başkanlığı beş gün sonra, 4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle MSB’ye de bağlandı. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı da İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.

Bütün bu değişiklikler MSB’nin yaptığı yeni Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği’nde kendini gösterdi. CHS’nin gerektirdiği ilk değişiklikler zaten kararnamelerle yapılmıştı. Bu sefer yapılanlar güncelleme olarak görünüyor ancak…

Standart farklılığı ve çok başlılık

Mesela, seferberlik hâlinde Jandarma ve Sahil Güvenlik birlikleri ve kurumları kuvvet komutanlıklarının emrine giriyor.  MSB’nin görev, yetki ve sorumlulukları bölümünde, bu birlik ve kurumların sefer stokları dâhil olmak üzere her türlü ihtiyaçlarının, emrine girecekleri kuvvet komutanlıklarının standartlarına uygun olarak sağlamak var. Peki, İçişleri Bakanlığının standartlarından TSK (ya da kuvvet) standartlarına nasıl geçilecek? Ya da normal zamanda sefer stokları için kuvvetin (artık hangisi olacaksa) standartları ayrıca mı takip edilecek? Veya kuvvet onlar için ayrı sok mu tutacak?

Mesela, yönetmelikte koordinatörlük görevi MSB ve Millî Güvenlik Kurulu’na verilmiş.Cumhurbaşkanlığı da bu iki birimi koordine edecek. İyi de bu birimler zaten doğrudan cumhurbaşkanına bağlı.

Ayrıca Cumhurbaşkanlığının görev ve yetkileri şunlardır diye bir başlık da var. Seferberlik ve savaş hâlinde tüm çalışmaların koordineli olmasını sağlıyor, mevzuatla verilen görevleri yapıyor ve Cumhurbaşkanı tarafından verilen diğer görevleri yerine getiriyor.

Peki, bunları koordine edecek cumhurbaşkanlığı neresi? Mesela İletişim Dairesi Başkanlığı ya da İdari İşler Başkanlığı mı? Veya Güvenlik Politikaları Kurulu ya da ayrıca oluşturulacak bir heyet mi? Anlaşıldığına göre bir karargâh da orada kurulacak ama bunun tanımı yok.

Seferberlik ilan edildiğinde de bu belirsizlik, yetersizlik ve çok başlılık devam ederse hâlimiz nice olur? Unutulmasın ki yığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar devam eder. Tıpkı CHS’ye geçerken yapılanların bugün devam ettiği gibi…

Sözün özü Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği eskisinden çok farklı olmayan bir şekilde yenilendi. Baktığınızda çok da yeni bir şey yok. Ancak yeni sisteme uymak için yapılan hatalar tartışılanların çok üstünde. Ve en önemlisi de seferberlik ve savaş kararı tek bir kişiye ait olacak.

Post modern takrir-i sükûn

Bunların tartışması devam ederken TSK Personel Kanunu Değişikliği gündeme geldi. Emekli askerlerin konuşmasını, Türk Milleti ve Türkiye için durum değerlendirmesi yapmalarını önleyecek değişiklikler var. Mesleğinde temayüz etmiş ve konularında uzman emekli askerlerin gelişmeler hakkında değerlendirmelerinin önüne geçilmeye çalışıldığı görünüyor.

Tarihimize 104 Amiralin Açıklaması olarak geçen olayın bilgileri arşivlerimizde duruyor. Amiraller Montrö demiş, boğazların önemine vurgu yapmıştı. Fakat dönemin Meclis Başkanı Mustafa Şentop da Montrö değişebilir diyordu. Sarayın memurları gece yarısı ortalığı ayağa kaldırmıştı. Neredeyse darbe teşebbüsü muamelesi yapılmıştı. Gözaltılar, davalar uzun müddet devam etti. Ama Rusya Ukrayna savaşı çıkınca Montrö bizim kalkanımız oldu. Hem de hiçbir gücün aşamadığı bir kalkan.

Bugün konuşulan bu değişiklik de öyle görünüyor.

Gerçi bu yasak biz sivilleri de kapsayabilir. Mesela ben askerliğimi yedeksubay asteğmen olarak yaptım. Bu yasak beni kapsar mı diye düşünüyorum. Ne dersiniz, bu birçoğumuzu da ilgilendiriyor doğrusu.

Şakası bir yana, etki ajanlığı, seferberlik yönetmeliği ve eski askerlerin konuşmaması meselesinde bir psikolojik harekât var sanki. Özellikle etki ajanlığı meselesinde olmayan bir taslak ve değişiklik üzerinden konuşuluyor. Bir korku iklimi oluşturulma çabası hissediliyor. Yoğunlaşarak ve arka arkasına gelen bu hususlar sadece tehdit içeren yönleriyle tartışılmaktadır.

Bütün bunların, her gün çıkan “Yeni anayasa” haberleri karşısında daha az muhalefet edilecek ortamın yaratılması çalışmaları olduğu akla geliyor. Ancak öyle olmamasını da ummak isteriz.

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı