Şubat ayı Maraş için özel bir aydır. 12 Şubat Kurtuluşudur. Bu özellik 6 Şubat 2023’te biraz farklılaştı. Yaşadığımız büyük deprem bir müddet 12 Şubat’ı ikinci plana atacağa benzer.
Ya istiklâl,ya…
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında vatanımız işgal edilirken, Maraş’ın kısmetine önce İngiliz düşer. Sonra da Fransızlar gelir.
Fransız gelir gelmesine de unuttuğu bir şey vardır. Geldiği topraklarda yaşayanlar Türk’tür. Ve bu Türkler istiklâl ve hürriyet için başkaldırırlar. Bir devlete karşı bir şehir halkıdır başkaldıran. Nihayetinde başarırlar. Fransız işgal kuvvetleri 11 Şubat 1920’de şehri terk ederler.
Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Paşa’nın telgraf genelgesine uyularak bir gün sonra kutlanır. Onun için 12 Şubatlar kurtuluş bayramıdır Maraş’ın. İlk kutlama da 1923’te yapılmıştır.
Eski Maraş Milletvekilimiz Mehmet Yusuf Özbaş “Dava – 1920 Maraşlı Fransız Harbi” isimli kitabıyla Fransız Harbi’ni, yani kurtuluşu yazdı. Rahmetli, ben emsal kişilerin birçoğunun Özbaş Amca’sıydı da. Kitaba “Maraş halkı arasında, Fransız Harbi’nin bir adı da Dava’dır. O nedenle birçok Maraşlı bu sözcüğü, Maraş Kurtuluş Mücâdelesi anlamında kullanır. Sözcüğü aynı zamanda bir tarih başlangıcı olarak da değerlendirir.” şeklinde başlıyor. Örneği de “Ben Dava’da yeni evlenmiştim. Yahut Dava’da oğlum Ali üç yaşındaydı…” gibi cümleler 1920 Şubat’ını anlatır diyor.
Ben Dava’nın kullanıldığını hatırlamıyorum. Ama ruhunun ruhuma işlediği bir gerçek.
Dava’nın Ruhu
Çocukluğumda 12 Şubat kutlamaları günlerce öncesinden başlardı. (Şimdiyi bilmiyorum. Uzun zamandır bayramlara katılamıyorum. Ancak bu konu farklı bir yazı konusu. Bir gün denk gelir yazarım belki, kim bilir?) Mahallelerde çocuk, genç, yaşlı demeden kurtuluş döneminin kıyafeti giyilir, çete olunurdu. Ağabeyim de ben de çete olduk. Bu kıyafet aba ve içinde içlik (varsa sırma işlemeli), şalvar, yemeni ve başta da poşu sarılmış keçe külahtı. Maraş’ta zemheri 12 Şubat’ta çıkar. Öncesi de en soğuk günlerdi. Onun için bir de omuza poşu alınırdı. Gerçi soğuk kime işler ki. Gece yarılarına kadar davullar çalınır, halaylar çekilirken kim üşür ki?
Köyler Maraş’a iner, onlar da kutlamalara katılırdı. Mahallelerin çeteleri diğer mahallelere ziyarete giderdi. Her mahallede kazanlar kaynar, yemekler pişer gelen konuklara ikram edilirdi. Ve kurtuluşun en önemli sembolü de silahlardı. Sesleri gün boyunca hiç kesilmezdi.
12 Şubat günü Kıbrıs Meydanı’na (Sonra Hükümet binasının olduğu kavşağa) tribünler kurulurdu.
Konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu. Harp’te yaşanmış olan Uzunoluk (Sütçü İmam) ve Maraş Kalesindeki Bayrak ve Cuma namazı olayları canlandırılır, meydanda ekipler halay gösterisi yapardı. Sonra resmigeçit başlardı. Bütün devlet kurumları, okullar, esnaf kuruluşlarının tamamı, Sümerbank Dokuma Fabrikası, dernekler (Bugünkü adıyla STK’lar), mahallelerin ve katıldıysa köylerin çete heyetleri… hepsi olurdu. Fakat Askerimiz bir başkaydı. Türk Ordu’sunun kahraman Mehmetçik’i, dünyaya, “artık ben varım” diyerek yürürdü.
Rahmetli babam elimizden tutar bayrama giderdik. Fotoğraf makinamla birlikte bayram yerinde olurdum.
Babamın arkadaşı Mustafa amca (Zülkadiroğlu) sunuculuk yapardı. Mikrofonik bir sesi vardı Şairdi rahmetli. Şiiri hem yazar hem de çok güzel okurdu.
Galiba bana da Türk’ün ‘Dava’ ruhu buralarda işledi.
Bir başka şubat ve siyaset
6 Şubat sadece Maraş ve Maraşlı için değil, Hataylı, Malatyalı, Gaziantepli, Adıyamanlı, Osmaniyeli, Elazığlı, Urfalı, Adanalı, Kilisli ve Diyarbakırlı, hasılı, bütün Türkler için unutulmaz günler arasına girdi.
Şubat 2023 sabahı Türkiye bir başka güne uyanmıştı. Bu sefer altta yağız yer delindi… Deprem uykuda yakaladı. Sadece deprem değil, soğuk da çok etkiliydi, on binleri kaybettik. Ülkeyi yönetenlerin yönetim zaafı da çok konuşulacak. Hatta yıllarca sürecek bir tartışma olacağı görünüyor. Tartışılmayı hak ediyor da.
Depremin ağırlığı çok büyük oldu. Hemen ardından gelen seçim yükü bir o kadar daha ağırlaştırdı. Daha bir ay geçmeden seçim havasına giren siyaset depremi neredeyse unuttu. Oy devşirme çalışmaları deprem dinlemedi. Devleti çarkını işleten cumhurbaşkanlığından ilçe müdürlüklerine kadar bütün makamlar, güvenlik de dâhil, seçimlerde etkindi.
Çok geçmedi on ay sonra bir seçim süreci daha yaşıyoruz. Tarihimizde görülmeyen bir şey oldu. Depremden en çok etkilenen, en fazla can kaybımızın yaşandığı Hatay’da,“Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma hâlinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” sözleri duyuldu. Söyleyen cumhurbaşkanıydı. Devleti ve milleti tek başına temsil eden, kararıyla kanun çıkaran makamın sahibi. Türk Milleti önce kulaklarına inanamadı. Ama duydukları doğruydu.
Zaman çok hızlı akıyor
Depremin yıl dönümünde Maraş’taydım. Hâlen yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı binalar var. Orta hasarlı binalara ne olacağı belli değil. Bir yıldır belirsizlik devam ediyor. Daha da devam edecek gibi görünüyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan “Orta ve ağır hasarlı binaların hepsi yıkılacak”ya da “Güçlendirme diye bir mantıkla asla bu bölgede inşa ve ihya çalışmaları yapmayacağız. Hepsi sıfırdan … inşaatlarımızı yapacağız.” dediği için kimseağzını açamıyor. Hem nasıl açsınlar ki? Deprem sabahı iki bakanın kışladan çıkardığı Asker’in kışlasına nasıl geri döndürüldüğü arşivlerde duruyor.
Deprem ve hemen ardından gelen seçimler, hükümet sisteminin Türkiye’ye büyük problemler oluşturduğunun bir göstergesi oldu. Türkiye bir kişi tarafından yönetilemeyecek kadar büyük.
Daha uzun yıllar,şubat aylarında,Dava’yı değil depremi konuşacağız gibi görünüyor. Asrın felaketi diye nitelendirilen 6 Şubat depremleri asrın değil, asırların felaketine dönüşmeye doğru hızla gidiyor. Türk Milleti bunun üzerine düşünmek zorundadır. Yoksa,yağız yerin yarılmasından sonra mavi gök de çökebilir.