25 kuruşluk hikaye – Yusuf İpekli Yazdı

25 kuruşluk hikaye  – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 02.08.2024 20:56
A+
A-

Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır.

25 kuruşluk hikaye de kuruyan kuyunun hikayesi de benzer aslında.

Çünkü bu hikaye kendi türküsünü söyleyemeyenlerin hikayesi…

Çocuktum.

Köyde bakkalın olduğu yıllar.

Bakmayın şimdi payitahtın mahallesi olan köyde yazın ocakların tüttüğüne. Şunun şurasında üç ay sonra viraneye dönüşecek köy kimsesizler yurdu olacak.

Bir muhtar kalacak köyde. Boz duman içinde tilkiler, kurtlar, domuzlar nafakasını arayacak.

Bebbe lakabıyla anılan Kör Bekteş’in bakkallık yaptığını altmış yaşımda olmama rağmen bilmem.

Ancak bizim zamanımızda Kara Ahmet’in bakkalı vardı.

Bakkalda lokum, bisküvi, helva, çay, şeker, çay bardağı, kabuklu fıstık, iğne, iplik, ayna, incik boncuk, gaz lambası şişesi, fitil, tütün gibi ürünler satılırdı.

Alış veriş genellikle buğday, arpa, fiy, yün, tiftik, naylon ayakkabı eskisi, yün çorap eskisi, nadiren nakit para ile yapılırdı.

Değişim yoluyla yapılan alış verişe inan olsun pek bir kimsenin aklı, sırrı ermezdi. Zira uzun süre muhtarlık da yapan bakkalın ne kendisi ne de karısı Fatey bibi okuma yazma bilmezdi.

Sanki günümüzde hesap kitap biliyoruz gibi derdi bize düştü.

Köy kalabalıktı. Okulda elli altmış civarında öğrenci, biri eğitmen olmak üzere iki öğretmen görev yapardı.

Her hanede az veya çok koyun, keçi, inek bulunurdu. Tavuk desen, demeyelim. Beş altı sürü oluşurdu. Çobanlar ya köyden ya da civar köylerden tutulurdu.

Sığır ve buzağı çobanı ayrıydı.

Köyde mutlaka sisteme kayıtlı köy korucusu vardı. Korucuların yirmi kadar mermisiyle mavzeri olurdu. Silahı köyün bağlı olduğu jandarma karakolu bekçiye zimnetler, bekçi de belli aralıklarla mavzeri karakola götürürdü. Burada silahın kullanılıp kullanılmadığı test edilirdi, mermi sayılır, silah temizlenir, yağlanırdı.

Okullarda uygulama bahçesi vardı. Su arkı imece ile getirilir, bu su ile çevirmeler ve arpalıklar sulanırdı. Zaman zaman Eldivan Dağından çıkıp gelen arkın buz gibi suyuyla yayıktan yenile çıkarılan tereyağı yıkandığı da olurdu.

Uzatmayalım yetmişli yılların başında tüccarlıktan dönen babam avucuma 25 kuruş koydu.

Parayı avucumda sıkı sıkı tuttum. Kaybedeceğim diye ödüm kopuyor.

Hani güzel Türkçemizde deyimler vardır.

Ne deriz, “üç kuruşa muhtaç” deriz.

Ne deriz, “üç kuruşluk adam” deriz.

İkinci deyimi boş ver de birincisine göre bayağı zengin sayılırım, değil mi?

Kara Ahmet’in bakkalına gittim.

Malum şahsın deyimiyle epey bir püskevit oluşturacak kadar lokum, bisküvi aldım. Bir avuç kabuklu fıstık ise cebime sığmadı.

Şimdi kalkmış diyor ki, “Yok öyle 25 kuruşa simit…”.

Haklı…

Köy(ler) suyu kuruyan kuyu gibi.  İnek yok, koyun / keçi yok. Tavuk yok. Beş on emekli var, genç yok, çocuk yok.

Okullar bile isteye kapatıldı.

İmece tarihe karıştı. Yedi komşu hakkı unutuldu. Selam bile zor veriliyor, zor alınıyor.

İnsanlar bencilleşti.

Herkes her şeyi iyi bilir (!) durumda. Zira kır atın yanında duran ha huyundan ya suyundan…

Sorumlu…

Peki sorumlu kim?

Elbette ülkeyi yirmi beş yıldır yöneten akıl.

Düşünsenize bir kere bu akıl hem ekonomist, hem maliyeci.

Hem merkez bankası başkanı hem maliye bakanı. Hem vali, kaymakam, hem emniyet müdürü. Hem hakim, hem savcı, hem avukat. Hem dışişleri bakanı, hem büyükelçi. Hem tek imza ile kanun hükmünde kararname çıkaran, hem tek imza çıkardığı kararnameyi iptal eden. Hem sendikacı, hem demokratik kitle örgütü mensubu, hem kolluk gücü.

Şimdi bu kadar gücü ve yetkisi olan kişi neden çıkıp, “yok öyle  25 kuruşa simit” demesin ki…

Nasıl olsa karşısında kendi türküsünü söyleyemeyen bir muhalefet var.

Nasıl olsa karşısında örneğin mazotta, benzinde kırk yılda bir 25 kuruşluk indirim yapılınca göbek atıp oynayan bir kitle var

Herkes ayrı telden çalıyor. Koro uyumsuz.

Bu hikaye böyle. Köy de köylü de milletin kölesi malesef.

Neden?

Neden olacak canım elbette 25 kuruşluk olduğu için….

  • YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.