Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sonsuzluğa uğurlanışının 84. yılındayız. Son yıllarda her geçen gün artarak devam eden bu sevgi seli dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir.
Son 15 yıldır Atatürkçülük artık birresmi ideoloji olmaktan çıkarken halka mal olmuş ve halk daha bir coşkuile Kemalizm’e sarılmaya başlamıştır.
1960’lar da ancak açılan Anıtkabri ziyaret edenlerin sayısı bugün 490 milyonu geçmiştir!
Bu ilgi bu olağanüstü rakam,bir lider için dünya rekorudur.
Halkın giderek artan bu ilgisi Türkiye’de özellikle son on yıldır ona en karşı olanların bile değişmesine neden olmuştur. Herkes lafını sözünü artık tartarak konuşmak durumuna gelmiştir.
O, tüm dünyada birbirine zıt rejimlere sahip yüzden fazla ülkesinde anıtları yapılmış, çoğunluk başkentlerin ve kentlerin meydanlarına, parklarına onun adı verilmiş, adına pullar basılmıştır.
Kitabı Nutuk dünya kütüphanelerine girmiş ve Çin’den Yunanistan’a onlarca dünya üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Hayatı savaşlarda geçmiş, girdiği tüm savaşları kazanmış buna rağmen “mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir yurtta barış dünyada barış” diyerek savaşı değil, barışı yüceltmiş bu amaçla birçok barış antlaşmaları yapmış ve dünya barışı için çaba sarf etmiştir.
Savaş dehası olduğu kadar o bir barış dehasıdır. Bu nedenle dünyada Nobel barış ödülüne aday gösterilen tek askerdir.
Biz onu daha yakından tanımak adına Kemalizm’i ve tartışmalara neden olan Atatürkçülüğü konu edineceğiz.
Kemalizm’in tanımlayan temel ilkeleri nelerdir?
1-Emperyalizme karşı, tam bağımsızlık
2-Geri kalmışlığa karşı, akıl, bilim ve uygarlık
3-Saltanata karşı, milli egemenlik
4-Yurtta barış, cihanda barıştır.
Özetle, tam bağımsız, laik, demokratik ve çağdaş bir ülke hedefi için aklı, bilimi rehber edinen savaşa ve sömürüye karşı, barıştan yana olmanın adı Kemalizm’dir.
Kemalizm’i tanımlayan bu kavramlar aklı ve bilimi rehber edindiğinden onun ilkeleri dogmatik değildir; donmuş kalmış kalıplar değildir.
Kemalizm’in ilkeleri çerçevesi çizilmiş değişmez öğretiler yerine evrenseldir.
Hayatın her alanında savaşta, barışta, TC’yi kurmada ve devrim yasalarını yapmada “Türk Mucizesi” diye tanımlanan sosyal yaşamda, eğitim, sağlık ve üretim alanında her zaman Kemalizm’in ilkesi olan aklı bilimi rehber edinmesi onun ölümsüzleştirmiştir.
Bu dört temel evrensel ilkenin hiçbirisi küresel güçler, etnikçi ve mezhepçi işbirlikçileri tarafından benimsenmesi asla mümkün değildir.
Emperyalizmin anti tezi, Kemalizm’dir.
Kemalizm kavramı, Atatürk hayatta iken kullanılmaya başlanmış ve Atatürk’ün hedefini ortaya koyan kavramlardır.
”Kemalizm” ve “Kemalist” kavramı ilk ne zaman ve kimler tarafından kullanılmıştır?
Yıl 1919, Mustafa Kemal Paşanın Anadolu’ya çıkması ile Amasya’dan başlayarak devam eden kongreler ve milli mücadeleyi halka mal etme, bilinçlendirme, motive etmeye, halkın azmi ve kararlılığını ete kemiğe büründürme çabalarını Amerikalı, İngiliz ve Fransız ajanlar çoğunlukla “gazeteci” sıfatıyla adım adım takip ederler.
Onlar yazışmalarında Mustafa Kemal Paşanın yanında yer alan silah arkadaşları ve işgalcilere karşı Kutsal Anadolu İsyanını başlatarak vatan ve namusları için savaşanları örgütlemek ile görevlendirilmiş subaylarında yer aldığı sivil milisler olan, Kuvay-ı Milliyeciler için “Kemalistler”, onların hareketine “Kemalist hareket” ve düşünceleri içinde “Kemalizm” olarak ifade ederler.
Kemalizm ya da Kemalist sözcükleri o dönem tüm dünya ülkelerinde aynı anlamda kullanılır.
İstiklal marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy, Ankara müftüsü Rıfat Börekçi hocamız ve zamanla Anadolu’da birçok müftü ve din adamı, esnaf, çiftçi, muallim İstanbul’dan Anadolu’ya geçen doktorlar, subaylar, muallimler, vekiller hepsi de Kemalistler arasında yer alırlar.
Ankara’da Mustafa Kemal Paşayı karşılayan Bektaşi lideri Celalettin Çelebi de Kemalistlere katılır.
Ve en önemlisi de yüzlerce yıldır baskılanmış, Çanakkale’den beri hep canla başla hastanede cephede görev alan kadınlarımız ki onlar yerine göre silah kuşanarak takım komutanı olan ve cepheye kağnılarla malzeme taşıyan kadınlarımız, hepsinin de adı Kemalist idi.
Özetle milli mücadelede Mustafa Kemal Paşanın etrafında vatanı ve namusu için işgalcilere karşı toplanan herkese Kemalist denilmesinin belgeleri tüm dünya ülkelerinin arşivlerine girmiştir.
*1935’te CHP parti programında yer alan ilkeler için “Kemalizm’in Prensipleri” ifadesi kullanılır. Atatürk’ünsağlığında “Kemalizm” kavramı mecliste Özellikle Celal Bayar ve diğer vekillerce her fırsatta dile gelmiştir.
Atatürk’ün sağlığında hiçbir zaman dile gelmeyen “Atatürkçülük” nedir?
“Atatürkçülük” kavramı, bir Kemalizm kavramı gibi hiçbir zaman tam olarak net bir tanımı yapılamaz haldedir. Birbirine zıt ideolojik yapıların çoğunluğu Atatürkçü olduklarını ifade ederler.
Kendilerini solcuyum, devrimciyim, ülkücüyüm, milliyetçiyim, milli görüşçüyüm, liberalim, demokratım vb diyenlerin yanında bir de “ben Atatürkçüyüm ama Kemalist değilim” diyen ya da tam tersi olanlar var.
Ünlü Atatürkçüler Kimlerdi?
ABD yanlısı, darbeci ve vesayetçi General K. Evren o Atatürkçülüğü dilinden hiç düşürmedi.Ancak Atatürk’ün en değer verdiği Türk milletinin olmazsa olmaz kurumları olan Türk Dil Kurumunu ve Türk Tarih Kurumunu kapatarak en büyük ihaneti yaptı.
Kenan Evren, CIA bir projesi olan“Türk-İslamsentezinin”ve“Batıcılığın” Atatürkçülük olarak bilinmesine gayret ederken kapalı kapılar ardında Türkiye’nin eyaletlere bölünerek federatif devlet olmasını açıkça savunmuştur(Bkz Cengiz Özakıncı “12 Eylül’ün derin Misyonu, Federasyon”)
Atatürk’ün bir jakoben yani tepeden inmeci, kendisini halktan soyutlamış, dayatmacı, seçkin azınlık devrimcisi, gerekirse kan döken bir diktatör olarak tanınmasında Kenan Evren ve benzeri vesayetçi dikta rejim heveslisi “Atatürkçüler” neden olmuşlardır.
Antiemperyalist bir lider olan Atatürk, emperyalizme hizmet eden General Kenan Evren’in dilinden hiç düşmedi! Bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır.
İslam’a en büyük zararı kripto siyasal İslamcılar vermiş ise Kemalizm’e ya da gerçek Atatürkçülüğe en büyük zararı da binbir çeşit Atatürk maskeli fırsatçılar, işbirlikçi kripto yapılar vermiştir.
*1935’te Kemalizm’in ilkelerini benimseyen CHP, 1954 10. Büyük kurultayında “Atatürk Yolundan” bahseder.
Çünkü Nato’ ya girmiş bir Türkiye, artık Mustafa Kemal’in Türkiye’sinden uzaklaşmaya başlarken yoluna “Atatürk Yolu” diyerek devam etmişlerdir. Emperyal ülkelerin güdümünde bir ülke için tam bağımsızlıktan bahsedemeyiz.
Atatürk bir Diktatör müdür?
Hiçbir diktatör çağdaş demokratik bir rejime giden yolu, saltanata karşı milletin iradesini hakim kılmayı en temel hedef yapmaz.
O, Anadolu’ya ayak bastığından itibaren izlediği yol, yaptığı kongreler ve kurduğu TBMM ile o dönem halkın seçtiği vekillerle milli mücadele sürecini yönetir.
Milli iradeyi en temel değer yapan TBMM’de saltanata ve halifeliğe saygı duyan vekillerin yanında, tüm görüşten vekiller vardır.
Milli Mücadeleyi yöneten, yasa çıkartan, cumhuriyeti kuran ve devrim yasalarını yapan bir meclis, yönettiği milli mücadeleyi dünyanın en demokratik savaşı olmasını sağlamıştır.
Kaldı ki milli mücadele emperyalizme ve onun işbirlikçisi saltanat rejimine karşı yapılmış ve savaş sonrası kurulmuş cumhuriyet rejiminin en temel hedefi laik ve demokratik çağdaş cumhuriyettir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabı Nutukta “biz Anadolu’ya geçtiğimiz zaman tam bağımsız ve milli iradeye dayalı bir devlet kurmak istiyoruz” diyor.
Bir de asla unutmamamız gereken bir konu vardır ki, tarihsel olayları değerlendirirken en temel koşul, olayları dönemin koşulları ile birlikte ele almaktır
Siz bugünün gözlüğü ile döneminin en çağdaş imparatoru olan “Fatih Sultan Mehmet neden demokratik bir cumhuriyet kurmamıştır diyebilir misiniz?”
1923 ve sonrası Avrupa ülkeleri Fransa, İngiltere ve Türkiye haricinde diğer ülkelerin hepsinde onlarca yıl devam edecek dikta rejimlerinin varlığı dönemsel koşulları dikkate almamız gerekir.
Laik, Demokratik ve Çağdaş Cumhuriyet hedefine giden yolda demokratik bir rejim tam olarak inşa edilebildi mi?
1923’lerde 15 yy şartlarında yaşayan henüz aydınlanma ve sanayileşme sürecini yaşayamadığından ne işçi sınıfı, ne de burjuvazisi oluşabilmiştir.
Yokluklar, hastalıklar yanında yanmış yıkılmış harap bir ülke ve devralınan Osmanlı borçlarına* rağmen “neden demokratik burjuva devrimleri benzeri devrimler hemen yapılamadı?” derseniz tarihsel koşulları göz ardı edersiniz.
Avrupa 1789 öncesi 200 yıl sürecek feodalizmi tasfiye sürecinde 500 milyon insan hayatını kaybeder. Avrupa cumhuriyetin bedelini oldukça ağır ödemiştir. Kadı ki 1789 sonrası yıllarda dahi demokratik yapının inşa süreci yüz yıl devam etmiştir.
Ancak her şeye rağmen 1923-1945 arası 22 yıl süren aydınlığa çıkma çabasının yanında ne yazık ki 1945 ten sonra tam 88 yıl süren kesintili süreç bu amacından sapmıştır.
Cumhuriyetimizin yaşı 97 değil ancak 22 yıldır. Şu an o 22 yılın sağladığı ruh bile Cumhuriyet fikri temellerinin atılmasını sağlamıştır. O temel tüm askeri-sivil darbelere ve vesayetçi yapılara rağmen sapasağlam güçlenerek devam etmektedir.
Özellikle 1950 den sonraları İktidara gelmek için demokrasiyi araç olarak kullanan karşı devrimci ve işbirlikçi yapılar otokrasiyi inşa etmeye çalışırlarken TC’nin ilk yılları için demokrasiyi sorgulamaları trajikomik bir durumdur.
Demokratik bir ülke için önce bir vatanınız olacak, siyasi ekonomik kültürel askeri mali bağımsızlığınız olacak, hedefe giden yolda bunlar başarıldı.
Ancak fakirlikten çıkmış gelir, adaletli gelir dağılımı sağlanmış ve yeni bilinçli nesillerin yetişerek toplumu sürükleyecek oranı bulması için zamana ihtiyaç vardı.
Atatürk, devraldığı 15 yy şartlarında yetişmiş toplumu demokratik hayata dönüştürebilecek çağdaş bilince sahip yeni neslin yetişebilmesi için gerekli zamana sahip olamadı. En azından belki de on beş yirmi yıla daha ihtiyaç vardı. Avrupa’nın 200 yılda aştığı yolu 22 yılda en fazla ne kadar aşılabilirse o kadar aşabilmiştir.
Bu anlamda demokratik hayatı belirleyen koşullar oluşmadıkça çok partili bir hayata geçiş mümkün olmadığının bilincinde olan Atatürk, “Türkiye bir gün gerçek demokrasiyi kuracaktır” diyerek geleceğe ilişkin düşüncelerini ifade etmiştir.
Konu Başlığına dönersek özet olarak ne söyleyebiliriz?
“Ben bir Atatürkçü olarak Kemalizm’in ilkelerini benimsiyorum” diyen bir kişinin hiçbir çelişkisi yoktur. Çünkü Kemalist olmak ve Atatürkçü olmak, aynı kişiyi örnek almaktır.
Gerçek Atatürkçü, Kemalizm ilkelerini benimseyendir; nokta.
* Not: Osmanlı’dan devralınan borç tutarı145 milyon Osmanlı Altınıdır. Bkz Mafi Eğilmez “devralınan Osmanlı borçlarımız” https://www.mahfiegilmez.com/2011/12/osmanlidan-devraldigimiz-borclar.html