Ayır Buyur – Yusuf İpekli Yazdı

Ayır Buyur – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 11.03.2025 00:41
A+
A-

08 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, şiirle, şarkıyla, halayla; içimizdeki isyan, yüreğimizdeki derin öfke, ancak yükselen mücadele azim ve kararlılığı içinde kutladık.

Gün boyunca Mustafa Kemal Atatürk‘ün, “Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” sözü beynimde döndü durdu.

Derken bir yolculuğa çıkmak istedim.

Seçenek çok Avrupa, Amerika, Afrika, kutuplar, uz-ay…

Nereden estiyse Afganistan‘da karar kıldım.

Seyahatı severim.

Rota Afganistan olunca başladım araştırmaya.

Afganistan nerede? Nasıl gidilir? Kaç kilo metre? Nüfusu, yüzölçümü, geçim kaynakları, turistik alanları. Tarihi, tarihi şahsiyetleri. Eğitim sistemi, sağlık, halk sağlığı. Yönetim biçimi, iş yaşamı, kadın, kadın hakları, kadının toplum içindeki yeri…

Kadın!

Emekçi kadın..

Türk ulusunda kadın!

Afganistan’da kadın, Afganistan’da kadın olmak…

Konu aile yılında olduğumuzdan mıdır nedir daha bir önem kazandı benim için. Afganistan’da kadın hususuna yoğunlaştım.

Karşıma şunlar çıktı.

Biz…” diyordu çarşafının altından  bir Afgan kadını, “Altmışlı yıllarda oy kullanma hakkına kavuşmuştuk. İş hayatında girişimiz daha eskidir. Avukat olduk. Öğretmen olduk. Doktor, mühendis olduk. Milletvekili olduk. Sokaklara çıkabiliyorduk. Alış veriş yapabiliyor, araba kullanabiliyorduk. Tek eşliydik. Modern bir hayatımız vardı. Şimdi sokak kedileri bizden çok özgür. Gece gündüz rahat rahat dolaşıyorlar. Tabiat onların. Parklar, bahçeler her yer onların da sakın Taliban duymasın olur mu?

Ha, bir deülkenizin kadınlarına selam söyleyin, Atatürk’ün, cumhuriyetin kıymetini bilsinler. Sakın, boş vaatlere inanıp kendilerini ateşe atmasınlar. Çünkü cennet de, cehennem de bu dünyada. Cenneti bilmiyorum da, cehennemi merak ediyorsanız ellerindeki kaleşnikof ile buyurun sizi uzun, karışık, kirli sakallı, şalvarlı, katil suratlı Taliban karşılasın.

Gerçekler karşısında beynimde şimşekler çaktı.

Ne Afganistan’ın nerede olduğunu merak etmeye başladım. Ne nasıl gidilir, ne kaç kilo metredir dedim. Nüfusu, yüzölçümü, geçim kaynakları, turistik alanları, tarihi, tarihi şahsiyetleri ilgi alanım dışında da kaldı. Eğitim sistemi, sağlık, halk sağlığı, yönetim biçimi, iş yaşamıyla alakadar olmadım.

Tam seyahatten vazgeçip haberlere döndüm ki, dönmez olaydım.

Muhabir milletin vekiline (!) gözünün içine baka baka sordu.

Efendim, aynı partideydiniz. Bir kısmınız ittifak yapıldı diye istifa etti. Bir kısmınız ittifak yapılmadı diye…

Siz bizi boşverin azizim de, “Benden duymuş olmayın ama biri var ki, “Borçlarımı ödeyeyim sizin partiye geçeceğim.” diyormuş, “onu bulun onu!”…

Muhabir sormaya devam etti.

Kime mi?

Memur ve memur emeklilerini toplu sözleşme masasında temsil eden konfederasyonun başkanına.

Muhabir tam, “Memur ve emeklileri enflasyon altında ezim ezim eziliyor.” diyecekti ki, başkan fırsat vermeden konuşmaya başladı.

Sanki tarikat ve cemaatlerde yaşananlardan bi haber gibi, “Aile toplumun temelidir. Bu konuda anayasa değişikliği istemekle kalmıyor, 41. maddeye, ‘Aile, kadın ve erkekten oluşur. Aile ilişkisinin temeli evliliktir.’ maddesinin eklenmesini istiyoruz.”.

Öte yandan Yalçın, Türk Medeni Kanunu’na eklenecek maddeyle aynı cinsiyetteki bireylerin evlenmesinin engellenmesini istediklerini de özellikle belirtmez mi?

Kendimden geçtim.

Emperyalizmin, “Böl ve yönet! “. kuralına karşı Azerilerin “ayır buyur” dediklerini hatırlayınca kadın dedim, kadınlar…

Ai-le yılı kutlu olsun dememe kalmadan şu dizeler çıktı ortaya.

“Daha doğar doğmaz, güzel ülkemde,

Sanki suçlu gibi kınanır kadın.

Baba, kardeş, koca, bir de sevgili

Herkes tarafından sınanır kadın.

Başına çökenler terini siler,

Kimi eksik etek diyerek güler,

Kimi kül dökene dişini biler,

Yine de kadere inanır kadın.

Pişirdiği aşı, ekmeği yerler

Saçı uzun aklı kısadır derler,

Elbise yerine kefen giyerler,

Mezarında bile bunalır kadın.

Çocuk gelin olur on üç yaşında,

Bir insan azmanı vardır başında,  Kama yarasıyla hilal kaşında

Al kandan al kana bulanır kadın.

Beladır, zor olur nişan, düğünü

Karanlık perdeler örter göğünü

Baldıran zehrine dönen öğünü

Dilin salyasıyla sulanır kadın.

Gelenek, görenek, töre yüzünden,

Mahalle, memleket, yöre yüzünden,

Pantalon, şal, etek, bere yüzünden,

Mermiden mermiye ulanır kadın.”

Sonra mı, George Orwell’in, “Zeki bir insana en büyük işkence, cahillerin tercih ettiği düzende yaşamaktır. ” tezi sabaha kadar uyutmadı.

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.