Anadolu insanı şöyle der: “Ne umuyon bacından, bacın da ölüyo acından.”
Hem çok anlamlı hem de çok değerli.
Neden?
Yeni Milli Eğitim Bakanı müfredatta bir dizi değişikliğe imza attı. Bunlardan biri Açık ortaokul ve açık liseye geçiş işlemlerindeki katı tutum. Muafiyeti yok mu, var. Örneğin depremzede iseniz iş kolay. Hele hele hafızlık kursunda iseniz işiniz çok daha kolay. Babanız yatalak kanser hastası, anneniz en ağır depresyon ilaçları alıyor ve sizden başka bakacak kimseleri yoksa yolda mayın döşeli. Açık lise ve/veya ortaokula geçemezsiniz.
Öte yandan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin en önemlisi sınıf geçme sisteminde yapılan değişiklik. Sınıf geçmeyle ilgili değişikliğinde de en can alıcı noktası Türkçe dersiyle ilgili olanı.
Nasıl yani!
Bir öğrencinin bir üst sınıfa geçebilmesi için Türkçe dersinin yıl sonu notunun en az yetmiş olması ön koşul.
İlk etapta göze ve kulağa çok cazip gelen bu değişikliğin örtük amaçlarının olduğunu şimdilik pek kimse fark etmiyor.
Bu değişikliğin doğal sonucu ne mi olacak? 2023 – 2024 eğitim öğretim yılında milyonlarca öğrenci sınıfta kalacak.
Çünkü, Türkçe öğretiminde başarısız bir uygulamaya sahibiz.
O zaman alın size kanıt…
2023 yılı LGS’de 20 Türkçe sorusu vardı. Ortalama 9.99 olarak gerçekleşen sınavda başarı oranı %49 idi.
40 soruluk 2023 yılı TYT’de ortalama 20 olup %50 olarak gerçekleşti.
2023 yılı AYT Türk dili ve edebiyatı (24 soru) alt testinde ortalama 5,763’te (%24) kaldı.
Fiili durum ortada iken sınıf geçmeyi Türkçe’den başarılı olmaya bağlamak mevcut yapı içinde çok yanlıştı. Zira müfredat aynı. Yöntem ve tekniklerde değişiklik yok. Öğretmenler herhangi bir hizmet içi eğitim almamış. Ders kitaplarının içi hala bomboş. Eğitim mekanları uygun değil. Sınıflar ve okullar olabildiğince kalabalık. Ölçme ve değerlendirmede herhangi bir yenilik yok. Üstelik ilkokulda on saat Türkçe okutuyoruz ve malesef Türkçe’yi öğretemiyoruz. Öğrenci desen motivasyonu geçen yıldan çok düşük. Veli olayın farkında değil. Öğretmen tutumları yerlerde sürünüyor.
Yani!
Yani ortada ne hol var ne yumurta.
Bir başka deyişle bayram değil seyran değil, bakan Türkçe’yi niye öptü?
Sınıf geçilebilmesi için Türkçe ortalamasının 70 olmasını velilere sordum.
Biri dedi ki, “Bu da nirden çıktı gııı.”
Diğeri, “Yitmiş mi? Altıya giden bebe elif beyi bilmiyo. Zayti durumum neyim yok. Oturadursun oturduğu yirde, goca bekleyivirsin.”
Öteki, “Parada virecekler miymiş para?”
Başkası, “Okursa okur okumazsa suyu gaynar fokur fokur!”
Beriki, “Beninki özel eğitime de gidiviriyo emme a be diyemedi.”
Bir kaç kişilik grup, “Bastırırım parayı, kapatırım arayı.”, “Bize sökmezzz…”, “Emme olmuş ha, okuyan okumayan belli olsun canım.” türünden açıklamalarda bulundu.
“Benim de okumam yoh anam. Öldüm mü? Beş bebe doğordum. Hepiciği gül gimi maşalla!” diyen veliye ise sadece içim acıdı.
Torunu ortaokulda okuyan emekli bir Türkçe öğretmeni ise, “Önce sokaklardaki arapça tabelaları söksünler. Arkasından Divanı Lügati Türk’ü referans alsınlar. Ve halka insinler halka.!.” diye esti, gürledi.
Sınıf geçmede Türkçe’nin etkisi kamuoyunda şaşkınlıkla izlenirken torunu ortaokulda okuyan emekli Türkçe öğretmeninin sesi yarım yamalak duyulmuş olmalı ki, bakandan yeni bir açıklama geldi.
Türkçe dersinin ortalamasının 70 olması sınıf geçmeyi değilde ödüllendirmeyi etkileyecek. Türkçe ortalaması 70 olmayan öğrenci teşekkür ve/veya taktir alamayacak.
Manzara açık, manzara kabak gibi ortada. Vur; düşerse düşer, düşmezse kendi bilir.
Demem o ki, hükümet aynı hükümet, bakan aynı bakan, bürokrat aynı bürokrat, okul aynı okul, öğretmen aynı öğretmen, çocuk aynı çocuk iken bir haftada bu kadar tezat iki açıklama.
Bizim ki de iş işte. Cahil denilen velinin dediği gibi, “Ne umuyon bacından bacın da ölüyo acından!”