Cumhuriyetin kurucu iradesi olan Atatürk’ün kurucusu ve lideri olduğu Cumhuriyet Halk Partisi, çok partili hayata geçtiğimiz 1950 yılından beri, ara dönemler ve bölük pörçük koalisyon ortaklıklarını saymazsak, tek başına iktidar olamadı.
Büyük devrimi ve toplumsal dönüşümü gerçekleştiren, cumhuriyeti genç ve kadın devrimi haline getiren, kalkınma hamlesine önderlik yapmış yüz yıllık çınar CHP, neden yüz yıldır tartışılıyor, neden yetmiş beş yıldır iktidar olamıyor?
Sorun, Kurtuluş Savaşı’nın ikinci adamı da olan, batı cephesi kumandanı, savaşın ne olduğunu çok iyi bildiği için ülkeyi ikinci dünya savaşına sokmayan, döneminin en güçlü şahsiyeti İsmet İnönü’den kaynaklı liderlik sorunu mu?
Sorun, Kıbrıs fatihi olup adını dağlara, taşlara yazdıran; “su kullananın, toprak ekenin; ne ezen, ne ezilen insanca, halkça bir düzen” diyebilen, mesela haşhaş konusunda ABD’ye kafa tutma cesaretini gösteren, fikir insanı, şair, aynı zamanda Karaoğlan olarak bilinen Bülent Ecevit’ten kaynaklanan bir sorun mu?
Kabahat sadece sağcı Deniz Baykal’a, kabahat sadece çekingen Kemal Kılıçdaroğlu’na mı ait?
Mesele Altan Öymen, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin etrafında mı dönüyor?
Hayır, hayır!
Elbette liderlik önemli bir unsur ama iktidar olmayı sadece lider(liğ)e bağlamak en zayıf halka olsa gerek.
Peki neden? Neden CHP iktidar olamıyor?
1) CHP varoluş gerekçesi olan iş, aş, emek, emekçi, alın teri, su, toprak, üretim, adil paylaşım, köy, köylü gibi temel kavramlarının altını bir türlü dolduramıyor. Bu temel kavramları halkın anlayacağı dille yurttaşa anlatamıyor. Çekingen ve korkak.
Kimin umurundaki CHP’nin umurunda olsun.
2) Çıkar grupları, toprak ağaları, iş birlikçi emperyalistler, ulusal ve uluslararası sermaye başından beri CHP’ye karşı hep mesafeli duruyor. Haydi bunu anlamak mümkün. Ancak CHP bu çıkar gruplarına neden karşı olduğunu da bir türlü anlatamıyor.
3) CHP, ne yazık ki yeteri kadar üyeye sahip değil. Üstelik mevcut üyelerin ezici çoğunluğu yığma üye. Yüz yıllık partinin bir çok köy, mahalle ve/veya beldede temsilcisi yok.
4) CHP, logosunda yer alan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devletçilik, laiklik, devrimcilik, halkçılık ilkelerini savunmuyor, savunamıyor.
Cumhuriyetin kurucu iradesini, “Atatürk’ü seviyor musun?”, “Evettt!” sorusu ve yanıtının ötesine taşıyamayan CHP “neden” sorusunu bile soramıyor. Atatürk’ü ve Kemalizmi yüzde yirmi beşe hapsetti, hapsediyor.
Örneğin söyler misiniz, köy enstitüleri gibi büyük eğitim hamlesi olan yapının yok edilmesine seyirci kalarak sarı öküzü kurban etmesi mücadeleden kopması demek değilse nedir?
5) Parti içi çekişmeler, hizipçilik, söylem ve eylemlerin eleştiri sınırlarının çok ötesine geçmiş olması, üstelik bunun demokrasi adına yapılıyor denilmesi halkta kaygı ve endişe yaratıyor. Yaşananlar malesef yurttaşa güven vermiyor.
Örnek mi?
Yıl 1985’ti. Küçük bir köyde tek öğretmendim. TRT’nin TRT olduğu yıllarda Turgut Özal, Aydın Güven Gürkan gibi parti genel başkanları televizyonda tartışıyordu. Rahmetli Gürkan, “Biz hükümet olmaya hazır, iktidar olmaya hazır değiliz…” demesi üzerine soru sağanağına tutulmuş, izleyicilerin önemli bir kısmı CHP’li olanlara verecek cevap bulamamıştım.
İşte tam da bu anlamda CHP’deki parti yöneticileri nedense öteden beri halktan kopuk, halka uzak. Genellikle kendilerini yiyip bitiren, büro solculuğundan kurtulamayan elit yöneticiler olduğu sürece iktidar olması da pek mümkün değil.
Hani bilenler bilir. 12 Eylül faşist askeri darbesi sonucu kapatılan ve mal varlığına el konulup, yöneticileri tutuklanan CHP kapatılınca yerine kurulan ve Erdal İnönü’nün genel başkanı olduğu SODEP’in o zaman ki yöneticileri bir toplantı için bir lokantayı tercih ederler. Garson gelip merhum İnönü’ye sorar: “Efendim ne yiyeceksiniz, sipariş için ne düşünürsünüz?” İnönü cevap verir: “Siparişe gerek yok. Nasıl olsa birazdan birbirimizi yiyeceğiz.”
Bu anlamda CHP’liler çatalla çorba içmeye çalışıyor.
Oysa çorbaya koyulan yağ, su, tuz, salça, şehriye, mercimek, tarhana, un, bulgur geçen haftaya göre pahalı, önümüzdeki haftaya göre oldukça ucuz.
6) Din hiç kuşkusuz CHP’nin iktidara gelemesinin en önemli nedeni. Yurttaşın önemli bir kısmı CHP’yi, CHP eşittir dinsizlik olarak görüyor, tanımlıyor.
Bunda partinin zik zak çizen tutumundan kaynaklı suçu ve kabahati çok büyük ama tarikatlara verilen tavizler inanılmaz derece etkin.
Sağ siyasi anlayışın arka bahçesi olan imam hatiplerin çoğalması, buradan mezun olanların CHP ve sol karşıtlığı içinde yetiş(tiril)meleri çelişki gibi görünse de reel noktadan bakınca yurttaşı CHP’den uzaklaştırmakta.
Öte yandan CHP, ne yazık ki, laiklik gibi dini, ibadeti, inananları özgürlüğe kavuşturan doktrini öncelikle anlamadı, sonra da anlatamadı. Kimi CHP’lilerin yıllardır halkın inancıyla alay etmeleri de işin tuzu, biberi olmadı mı?
7) Ülkemizde çok önemli sorunlardan biri sağ – sol, biri Türk – kürt ayrışması ise diğeri ve en önemlisi alevi – sünni ayrışması ve tartışmasıdır. Bu ayrışma ve tartışma, sünni anlayışın mensupları CHP’yi alevi partisi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama da yurttaşı CHP’den uzak tutmaya yetmekte. CHP’liler ise bunu bildikleri halde önlem almamakta, politika üretememekte.
8) Hiç kuşkusuz bir yandan dini istismar eden tarikat ve cemaatler, öte yandan hak ve özgürlükleri istismar eden azınlıklar ve diğer yapılar CHP’yi sanal fırtınanın önünde oradan oraya savunmakta. Bu savrulma CHP’yi rotasından uzaklaştırmakla kalmayıp, iktidar olmasını da malesef önlemekte.
9) CHP onlarca yıldır toplumun dinamikleriyle ilişki ve işbirliğine girerken “acaba ne derler” psikopozuna kapılıp açıklıktan uzak durmakta. Bu fiili durum hem kuşkuyu artırmakta hem de rakiplerine açık alanda top çevirme imkanı sağlamakta.
10) CHP, üniversitelerde yok. CHP sendikalarda yok. CHP derneklerde yok. CHP alanlarda değil. Ve CHP yoksul halkı, işçiyi, köylüyü, emekçiyi örgütlenmekten uzak. CHP’ye küçük olsun benim olsun anlayışı egemen.
Öyleyse soruyorum; “Yurttaş neden acaba Bülent Ecevit genel başkan olunca İsmet İnönü’yü, Deniz Baykal genel başkan olunca Ecevit’i, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olunca Baykal’ı, Özgür Özel genel başkan olunca neden Kılıçdaroğlu’nu arıyor?”
Soruyorum: “CHP bütün bunlara rağmen iktidara gelebilir mi?”
Şimdi yine soruyorum: “CHP’nin başına Deniz Baykal’dan daha sağcı, Kemal Kılıçdaroğlu’dan daha çekingen, ilahiyat mezunu, sermaye destekli, anasını boyayıp babasına satma yeteneğine sahip biri gelse hükümet olsa bile iktidar olabilir mi?”
Öyleyse bir kere daha soruyorum: “Demokrasi deyip demokrat olamayan, halkçıyım deyip bir köylüyü, bir işçiyi, bir esnafı meclise taşıyamayan, devrimciyim deyip harf devrimini bile savunamayan, millyetçiyim deyip milletten kopuk yaşayan, devletçiyim deyip devlet malının haraç mezat satılmasına seyirci kalan parti muktedir olabilir mi?”
Hani ne derler, “Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz.”
Tıpkı CHP gibi, tıpkı CHP’liler gibi!