6 Nisan 2017 Pazar 16:30da, Yüksek Seçi Kurulu tarafından açıkça kanuna aykırı bir şekilde “mühürsüz pusulalar geçerlidir” kararıyla rejim değiştirildiğinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin güçlü bir siyasi tepki vermesi gerekiyordu, ama vermedi.
Çünkü Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı açıkça hukuka aykırıydı ve tam kanunsuzluk haliydi.
Tam Kanunsuzluk hali Yüksek Seçim Kurulu’nun kendi, Yargıtay’ın, Danıştay’ın ve 2017’deki Anayasa değişikliği ile kapatılan Yüksek Askeri İdare Mahkemesi’nin bazı kararlarında, “ kanunun emredici kurallarına aykırılık” olarak tarif edilmiştir.
İşte Yüksek Seçim Kurulu 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve seçmen Kütükleri hakkında Kanun “Geçerli Olmayan oy pusulalar başlıklı 101. Maddesinin 1. fıkrasının 3. Bendinde “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan” oyların geçersiz olacağına dair bir amir hüküm olmasına rağmen, daha seçim devam ederken sandıklar kapanmadan saat 16.30da, Adalet ve Kalkınma Partili üyenin baş vurusu üzerine Yüksek Seçim Kurulu , mühürsüz oyların geçerli sayılması yönündeki kararının gerekçesinde “Yüksek Seçim Kurulu tarafından üretildiğinden kuşku duyulmayan oy pusulası ve zarf kullanılması halinde bunun sandık kurulu tarafından mühürlenme işlemi yapılmamasının oyun geçersiz sayılması için tek başına yeterli sebep oluşturmadığını karar yerinde gösterirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin EK 1 Nolu Protokolünü ve Anayasa’nın 67 ve 90/5 inci maddelerine işaret ederek, partilerin referandum sonuçlarına yaptıkları itirazları red etmiştir.
298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve seçmen Kütükleri hakkında Kanun “Geçerli Olmayan oy pusulalar başlıklı 101. Maddesinin 1. fıkrasının 3. Bendinde “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan” oyların geçersiz olacağına dair hüküm, emredici bir hukuk kuralıdır. Bu kuralın uygulanıp uygulanmayacağı Yüksek Seçim Kurulu Üyelerinin takdirinde değildir. Zira bu kuralın uygulanması zorunlu idi. Yüksek Seçim Kurulu bu zorunluluğu ihlal etmiş açıkça hukuka aykırı bir karar vermiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi, bir anlamda bu açık hukuk ihlalini ortadan kaldırmak istercesine, bu tartışmalı referandumdan tam dokuz ay sonra 13.3. 2018 tarihinde 298 sayılı yasanın 101. Maddesinin 2. Fıkrasına “ Yetkili seçim kurulları tarafından gönderilen ve Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu filigranı bulunan oy pusulalarının arkasında sandık kurullarının ihmaliyle mühürlenmemiş olması” şeklinde 7 numaralı bent eklenerek, Yüksek Seçim Kurulunun açıkça hukuka aykırı işlemine kanunilik verilmeye çalışılmıştır.
Diğer bir anlatım şekliyle, 101. Maddenin 1. Fıkrasının 3. Bendinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından yanlış uygulanmasının tartışılmasının önüne geçilmek istenmiştir.
Ama bu durum 6 Nisan 2017 referandumunda yapılan hukuksuzluğu, şaibeyi ortadan kaldırmaz.
Oy verme işlemi devam ederken, kanunun emredici hükmü Yüksek Seçim Kurulu Üyeleri tarafından iktidara yaranmak için ihlal edilerek, referandumun sonucunun iktidarın istediği gibi çıkması sağlanmıştır.
İşte Türkiye’deki siyasi partilerin asıl tartışması ve kamuoyunun önüne koymaları gereken husus budur.
Yüksek Seçim Kurulu tarafından şaibeli hale getirilmiş bir referandum sonucunda, Türkiye’de ülkenin yönetim biçimi dünya da eşi emsali olmayan ucube bir tek adam rejime dönüştürülmüştür.
Bu ortada dururken, Cumhurbaşkanı sözde mi, özde mi tartışmasının hiçbir faydası olmadığı gibi iktidarın eline gündemi değiştirmek için bir fırsat verir.
İktidar “sözde” hukuk reformu yapacağız derken, muhalefet partileri, bu iktidarın bir reform yapmasının mümkün olmadığını, olsa olsa ucube rejimi daha da ileri götürmekten başka bir şey yapmayacaklarını, yukarıdaki örnek verilerek halka anlatılmalıdırlar.
İktidar bu ülkenin gerçek sorunlarına çözüm sunamazken hukuk reformu sadece bir aldatmaca, gündem değiştirme çabasıdır. Bu oyuna gelmemek gerekir.