Denize Düşen Yılana (Bile) Sarılır | Yusuf İpekli Yazdı

Denize Düşen Yılana (Bile) Sarılır | Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 06.09.2022 13:50
A+
A-

Dokuz ay dediğin nedir ki… Sigara yaksan sönmeden gelir kapıya dayanır. Bir, iki, yıl başı, haziran!

Ancak biliyoruz ve eminiz ki haziran zor gelecek, zaman zor geçecek.

Neden?

Seçim var.

Ezilenlerin, yoksulluk içinde çırpınanların, yatağa aç girenlerin, çöpten atık yiyecek toplayanların, marketten çıkma sebze / meyve alanların, çocuk yaşta gelin olmak zorunda kalanların, yok yere cinayetlere kurban edilen kadınların, umudu tükendiği için uyuşturucu bataklığında kıvrananların, demokrasi isteyenlerin, harami düzenini eleştirenlerin, cumhuriyetin yetiştirdiği genç ve dinç beyinlerin, hak / hukuk / adalet isteyenlerin, hakça paylaşım diyen devrimcilerin, liyakatı olmazsa olmaz görenlerin, tarikat / cemaat / gerici vakıflarla işi / gücü olmayanların, onların kara emelleriyle sorunu olan duyarlı yurttaşların, laik / demokratik / sosyal bir hukuk devleti yolunda ısrar edenlerin, Atatürk’ü ezeli ve ebedi önder kabul edenlerin, bilimi kılavuz bilenlerin geleceğinin belirleneceği bir seçim…

Bu kader seçimi için şu günlerde farklı yorumları, tespitleri okuyorum, okudukça küplere biniyorum.

Neymiş efendim bu seçimi onca yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara rağmen; haksız, hukuksuz, “ben yaptım oldu” mantıksızlığına rağmen; bir bardak suda koparılan fırtınalara aldırmadan; at izi it izine karışmışken; üniversiteler, sendikalar, odalar, birlikler, basın susturulmuşken; eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte sınıfta kalmışken; başöğretmenimiz Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış.” ilkesine rağmen yersiz ve gereksiz efelenmeler sonucu onlarca ülkeyle kanlı, bıçaklı duruma gelmiş iken; hemen hiç birimizin can, mal, namus güvenliği kalmamışken, siftahsız dükkan kapatan esnafın durumu gün gibi ortadayken bu seçimi, bu kader seçimini AKP yine kazanırmış.

Bunun için yılbaşından itibaren merkez bankası şakır şakır para başarmış. EYT sorunu bir çırpıda çözülür, esnafa nefes aldıracak pansuman tedbirler alınırmış. İşçinin asgari ücretine, memurun maaşına, emeklinin aylığına yüklü bir zam yapılırmış. Doğalgaz ve elektrikte okkalı bir indirime gidilir, dolar yüzde bilmem kaç faizle alınan iç ve/veya dış borçlarla iyiden iyiye düşürülürek gün kurtarılırmış. Boğazına kadar pisliğe batmış üç beş kurban seçilerek güya yargılanır, yıpranmış, kamuoyunda itibarı yerle bir olmuş bir iki siyasi belki yüce divana gönderilerek bir güven / istikrar ortamı oluşturulurmuş. Böylece halkın gözü boyanır, basının da pompalamasıyla, elbette din kullanılarak seçim kazanılırmış. Üstelik, ekonomi; yani hayat pahalılığı, yani açlık, yani yoksulluk başta olmak üzere, sorunlar varmış, ancak bu sorunları çözse çözse reis(!) çözermiş. Başkasına oy vermek kumar oynamak gibi bir şeymiş.

Bu görüşlere şiddetle karşı olduğumu özellikle belirtmek isterim.

Çünkü bu yaklaşım umutsuzluğu da beraberinde getirmektedir.

Çünkü ağızlarda tat kalmadı. Tencereler de, cüzdanlar da boş. Mazot, benzin, elektrik, doğal gaz fiyatları aldı başını gitti. Her gün hemen hemen onlarca dükkan kepenk kapatıyor. Köylü zarar ediyor. Traktörü hacizli, hayvanlarına yem alamıyor. Düğün masrafı yüzünden gençler evlenemiyor. Peynir, zeytin, et, yumurta, çay, şeker, yağ, mama, süt gibi temel gıda maddelerinin yanından geçilmiyor. Tüccar vergi altında inim inim inliyor. Turizm can çekişiyor. Halk her geçen gün daha da yoksullaşıyor. İnsanların sosyal hayatına müdahale hat safhaya geldi. Mizah yasak, eğlence yasak, müzik yasak. Bıçak kemiğe çoktan saplandı. On, on iki yaşındaki çocuklar bile zamlardan, pahalılıktan, baskıdan söz eder oldu. İkna çok zor. Zira, dün tek kelimeyle en azından benim değil ama kendilerine inananların gönlü çok kolay alınıyordu. Ancak köprülerin altından o kadar sular aktı ki, şimdi romanlar bile yazsalar inan olsun kimsenin gönlü alınamayacağı gibi, milletin kılı filan kıpırdamayacak.

Biliyorum ki, bütün bu tespitler denize düşenin zehirli yılana sarılmasına benzemektedir.

Buna yürekten inanıyorum. Aslında bu gerçekliği herkes çok iyi bildiği için yandaş olduğu sabit olan zehirli kalemler, ağzından kin ve nefret akan lafazanlar, zeytin yağı gibi her koşulda suyun üstüne çıkmayı beceren her dönemin adamları bile artık “arınmakdan, dip temizliğinden” söz eder oldular.

Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, hangi gömleği giyerlerse giysinler elmanın içine kurt düşmüştür. Zincirin halkaları tek tek çürümeye başlamıştır. Bentler peş peşe yıkılmaktadır. Gecenin en karanlık dönemi görülmüştür. Çözülme süreci başlamıştır. Pandoranın kutusu açılmış, yolsuzluklar, çıkar evliliklerinin aile kurumuna verdiği tahribat, kayırmacılık, kaçakçılık, maniple edilen borsa, döviz, altın, imar yolsuzluğu ve bu yollarla elde edilen rant dillere destan olmuştur. Demokrasinin asıl sahibi olan halkın gözü açılmıştır.

Artık yurttaş çok iyi bilmektedir ki, hangi göstermelik önlem alınırsa alınsın, hangi lokal tedbir yürürlüğe konulursa konulsun, din gibi toplumun oldukça hassas olduğu konu ne kadar kaşınırsa kaşınsın, ne kadar yürek okşayıcı paketler açıklanırsa açıklansın ok yaydan çıkmıştır. Sıradan her yurttaş biliyor ki, “Hırsızlar çalarken değil paylaşırken kavga ederler.”.

Bu yüzden, hiç bir çırpınış cumhuriyetin çok büyük kazanımları olan ve hacet mezat satılan seka, şeker, tank palet gibi fabrikaları, Telekom gibi stratejik kurumları geri almayacaktır, açmayacaktır. Hiç bir uğraşı peşkeş çekilen hazine arazilerini unutturmayacaktır. Hiç bir palyatif tedbir beyin göçünü önleyemeyecektir. Toplumun hiç bir kesimi “çürük, sürtük, çapulcu, ayyaş, cibillliyetsiz…” tabirlerini unutmayacaktır. Girdiği her sınavı birincilikle kazanan gençlerin mülakat saçmalığı ile nasıl elendiği gerçekliği ortadan kalkmayacaktır. Sırf atamadığı için intihar eden genç öğretmen adaylarının acısı belleklerimizden silinmeyecektir. Çocuğuna ekmek alamadığı için canına kıyan ana / babanın dramı rüyalarımızda girmeye devam edecektir. Ve güneş asla balçıkla sıvanmayacaktır.

Demem o ki, haziran seçimi bir var oluş / yok oluş seçimidir.

Bu seçimle birlikte tarikat ve cemaatlerce olabildiğince tahrip edilen eğitim sistemimizin Atatürkçü düşünce sistemi içinde yeniden çağdaşlaşıp çağdaşlaşmayacağına karar vereceğiz. Hayatımızı aklın ve bilimin yönlendirip yönlendirmeyeceğine karar vereceğiz. Gözünü para hırsı bürümüş rantçıların toplumun kanını emmeye devam edip etmeyeceğine karar vereceğiz. Sosyal adaletin egemen olup olmayacağına karar vereceğiz. Milletin parasının çarçur edilip edilmemesine, saltanatın, israfın ve savurganlığın devam edip etmemesine karar vereceğiz. Akar yakıt konulamadığı için evin önünde şişmanlayan arabaların çalıştırılıp çalıştırılmayacağına karar vereceğiz. Yasama, yürütme ve yargıda güçler ayrılığı ilkesine uyulup uyulmayacağına karar vereceğiz. Basının hür olup olamayacağına karar vereceğiz. İnsan gibi yaşamak için gelir elde edip edemeyeceğimize karar vereceğiz. Üniversitelerin bilim yuvası olup olmayacağına karar vereceğiz.

Bütün bu sebeplerden dolayı şimdi akıllı olma zamanı. Şimdi birlik beraberlik içinde hareket etme zamanı. Şimdi ayrılıkları bir kıyıya koyup asgari müştereklerde buluşma zamanı. Çocuklarımıza, torunlarımıza iyi bir gelecek bırakmak için “yeter artık” deme zamanı.

Bunu önce kendimize saygı için yapmalıyız. Bağırta bağırta elimizden alınmaya çalışılan “Türkiye Cumhuriyetinin” ebediyen devam etmesi için yapmalıyız. Bunu yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele etmek için yapmalıyız.

Az kaldı, şunun şurasında sadece dokuz ay… Zor gelecek, zor geçecek, ancak sonu çokkkk güzel olacak dokuz ay…

Ya sizce!

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.