Devasa sorunlar son zamanlarda, “dev-asa” elinde adeta dev gibi yığıldı.
Ancak hem içte hem dışta dev gibi yığılan bu sorunlar ne yazık ki, kamuoyunda hemen hemen hiç konuşulmuyor, tartışılmıyor.
Gündem o kadar yoğun, o kadar yoğun ki yetişmek mümkün değil.
Bir yanda CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili uğraşısı, bu uğraşının CHP’lilerce demokrasi devrimi (!) olarak tanımlanması, tek adayla yapılacak ön seçim süreci, bir yanda muhalefetin yönettiği belediyelere yönelik yargı yoluyla yapılan müdehaleler. Öte yanda siyasi parti genel başkanlarına, gazetecilere, akademisyenlere, dahası sıradan yurttaşa uzanan gözaltı ve tutuklamalar. Ana muhalefet partisi genel başkanına, “Ayağını denk al, almazsan aldırmasını biliriz…” tehdidi. Yetmezmiş gibi nur topuna benzeyen dip-lama * krizi…
Bir yanda iktidarın son zamanlarda yaptığı milletvekili transferleri, Anayasa değişikliği çalışmaları, diğer tarafta İmralı görüşmeleri, çözüm süreci ile ilgili gelişmeler.
Bu gelişmeler içinde kaybolup giden örneğin oruç tutan öğrencilere onur belgesi düzenlemeyle ilgili yapılan düzenlemeler.
Bir anlamda at izi it izine karıştı, ağzı olan konuşuyor.
Oysa arka planını bilmediğimiz halde demokratik çözüm (!) denilerek gündemde tutulan, binlerce masum insanın, aslan gibi binlerce gencin katili İmralı canisinin yaptığı ve en azından bana güven vermeyen çağrısı.
O arada Suriye sorunu, ABD – Ukrayna savaşı, Trump’ın saçma sapan istekleri, salvoları…
Kanada’yı, Meksika’yı, Grönland’ı, Gazze’yi ABD toprağı yapma, Ukrayna madenlerine çökme isteğinin altında yatan gerçekler.
Ve Türkiye’nin bütün bu gelişmelere karşı içinde bulunduğu durum, al(ama)dığı tutum.
Öyle anlaşılıyor ki, meseleye ülkemiz açısından bakınca,”Tarih en büyük öğretmendir, ancak öğrencisi yoktur.” tespiti sanki yeniden doğrulanıyor. Başta ABD olmak üzere küresel güçler ve uluslararası sermayenin BOP planı tıkır tıkır yürüyor.
Bugün tek kutuplu yeni bir dünya kuruluyor. Kuruluyor kurulmasına da, Türkiye nerede?
O zaman okuyalım, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini bir kere daha okuyalım, hatırlayalım.
Hatırlayalım, 1964 yılının kısıtlı olanaklarına rağmen İsmet İnönü; kendisine olumsuz ifadelerle dolu bir mektup yollayan ABD Başkanı Johnson’a cevabında, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır. ” diyerek rotasını çizmiş, tavizsiz yoluna devam etmişti.
İnsanın aklına Trump’ın daha dün içinde zehir zemberek sözlerin yer aldığı mektup karşısındaki içinde boğulduğumuz suskunluk geliyor değil mi?
Tam da burada dünya lideri (!) olmamıza rağmen örneğin Suriye masasında niye yokuz?
Tamam iç politikaya yapay gündem hakim. İktidarın amacının anayasanın amil hükmü ortada iken cumhurbaşkanını bir kere daha belki de ebediyyen cumhurbaşkanı seçtirmek olduğunu biliyoruz.
Ya muhalefet denilince ilk akla gelen müzmin muhalefet CHP ne yapıyor?
Hani, Suriye konusunda iktidar adayı olması gereken cumhuriyetin kurucusu CHP’nin politikası, projesi?
Hani nerede, bebek katili ile yapılan görüşmeler, silahlı terör örgütünün hiç bir şey olmamış gibi kendini feshedip silah bırakarak demokratik siyaset yapması çağrısı karşısında alacağı tutum…
Varsa yoksa cumhurbaşkanlığı seçimi öyle mi?
Sahi bu köşede yer alan son yazımda, “Ekrem İmamoğlu halk(ın) adamı olur (mu?)…” diye bir yoklama yapmıştım.
Yazılı ve/veya işitsel biçimde gelen yanıtları, lider odaklı yönetime eleştirileri özellikle zikredip şöyle özetlemek mümkün.
Sorun hem ülkede hem dünyada: hem iktidarda hem muhalefette büyük olmasına büyük ama, çözüm belli.
Çözüm, Atatürk’ü her yönüyle tanıyarak / anlayarak, Atatürkçü Düşünce Sistemini tavizsiz uygulama ile mümkün. Çözüm, cumhuriyetin kurucu değerlerine dönüp, yurtta barış dünyada barış ilkesini hayata geçirmekle mümkün.
Gerisi masal, gerisi laf-ı güzaf…
Açıklamalar
————-
*Diploma kavramı halk arasında söylendiği biçimiyle, sözcük oyunundan da yararlanarak dip-lama biçiminde bile isteye kullanılmıştır.
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN