Efe sözcüğünü Türk Dil Kurumu, “Yiğit, özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek; ağabey; kabadayı; kaptan.” olarak tanımlıyor ama yaygın görüşe göre efe Ege’dir. Ankara’da Seymen, Elazığ’da gaggoş, Erzurum’da Dadaş’tır. Efe Anadolu’dur, Anadolu efedir.
İyi de durup dururken efe nereden çıktı, diyebilirsiniz.
Açıklayalım!
Öncelikle efe, sözünün eridir. Doğru bildiği yoldan şaşmaz. Gerçek neyse onun arkasında dimdik durur. Bugün ak dediğine yarın kara demez. İnsan satmaz. Kostaktır. Dürüsttür. Çıkar gözetmeksizin iyilik yapar. Hoşgörü sahibidir. Fakiri fukarayı, garibi, öksüzü, dulu, yetimi, çaresizi, kimsesizi koruyup kollar. Komşu hakkını gözetir, imkanlarını bölüşür, paylaşır. Tabiatı toprak ana bilir. Gelenek göreneklerine bağlıdır. Haksızlığın karşısındadır. Hiç bir koşulda adaletten, haktan, hukuktan ayrılmaz. Yalandan kaçar, korkar. Öleceğini bilse ödün vermez. Ağaya, beye, dalkavuğa, yağcıya, üç kağıtçıya karşı ve dik durur. Ezileni kayırır. Alın terini ekmeğine katık eder. Harama düşmandır. Kul hakkı yemez. Vatanına, milletine, bayrağına, toprağına bağlıdır. Efe, gerekli gereksiz efelenmez, efelenince asla geri adım atmaz.
Tıpkı geçmişi çok iyi analiz ederek geleceği çok iyi inşa eden, ileri görüşlü tutumuyla yüz yıldır yolumuzu aydınlatan, baş öğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi…
Bir de efelenme var ya da efelenenler.
Peki, efelenme nedir, kimler efelenir?
Efelenme, olur olmaz zamanda, sonucunu düşünmeden desteksiz atmaktır. Hindi gibi kabarıp çakır dikenini görünce balon gibi sönmektir.
“Efe!” varlığıyla güven verir; toplumu geliştirir, büyütür, yüceltir, güzelleştirir.
“Efelenen” ise, desteksiz atar, kavgacıdır, küfürbazdır, yalancıdır, cılızdır, aç gözlüdür, iftiradan, yalandan, gerilimden beslenir, boyundan posundan utanmaz, müfteridir. Tahakküm etmek ister. Bunun için her yolu mübah görür, takıyye yapar. Gerçeği bildiği için kabus üstüne kabus yaşar, kabus üstüne kabus yaşadıkça kabus üstüne kabus yaşatır.
Hani bilirsiniz, gününde birinde uzun boylu, çengel bıyıklı, ceketini kollanmış, kendini efe sanan biri, “Eyt ulan…” der, “Var mı bana yan bakan?”. Bir iki naradan sonra başka biri, ağır adımlarla ileri atılıp daha elini bile kaldırmadan bizim ki, diğerinin omzuna yaslanıp, “Eyt ulan…” demez mi, “Var mı bize yan bakan?”
Tıpkı Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetle kavgalı olanların yaptıkları gibi…
“Nerdeeen nereye?”
Çok değil üç beş yıl önce Emevi camiinde namaz kılacağız diyerek Suriye bataklığına saplanan, Kardeşim Esat’tan Katil Esed’e, oradan Esat ile görüşebiliriz noktasına gelerek efelenenler, “Güzel memleketimize özellikle Suriyeli ve Afganlar niye geldi / getirildi? Güzel memleketimizin dokusu niye bozuldu / bozduruldu? Neden hala emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki maşalarından biri olan Özgür Suriye Ordusu denilen militan yapıya kucak kucak maaş ödüyoruz? Neden hala Rusya’da Vilademir Putin’in, ABD’de Joe Biden’in ağzına bakıyoruz?
“Van münit, van münit!”, “Ey Yunan bir gece ansızın gelebiliriz!”, “Dünya beşten büyüktür.” gibi boş efelenenler rahat uyuyabiliyor musunuz?
Her neyse, Anadolu’nun yiğit efeleri bugün bir şey yapmazsa, boş boş efelenenler yarın çok şey yapacaklar.
Bilmem anlatabildim mi?