Halk(ın) adamı olmak kolay değildir. Öncelikle halk(ın) adamı olmak için halk gibi yaşamak gerekir. Halk ile ağlamak, gülmek; halkla oturmak / kalkmak, halkın sofrasına misafir olmak, halkın değerlerine değer vermek, halka güven vermek, düğünde / bayramda / cenazede halkın içinde olmak halk adamı olmanın ön koşullarından bazılarıdır.
İcraatları tartışılsa bile Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal bu yüzden ve kendi seçmenleri nezdinde başarıdan başarıya koşmuş siyasi figürler olarak tarihe geçmişlerdir.
Üzerinde tek adam, ucube yönetimin baş aktörü, BOP’un eş başkanı gibi pek çok tartışma yapılıyor olmasına rağmen, Recep Tayyip Erdoğan da bu yanıyla Türk siyasi tarihindeki yerini çoktan almış bir politikacı olarak anılacaktır.
Neden?
Halk büyüktür çünkü.
İster şapkalı, kıravatlı; ister fistanlı, şalvarlı; ister eli nasırlı, dudağı boyalı, turnağı öjeli kim olursa olsun halk kendine yakın olanı da iyi bilir, değerlendirir; kendine uzak olanı da…
Şimdigeriye dönüp tarihe bir bakarak soralım. Yüzyıllar önce yaşamış, “Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Karacaoğlan, Mevlana, yakın zamanda kaybettiğimiz Aşık Mahzuni, Neşet Ertaş toplumun her kesimi tarafından neden seviliyor, taktir edilmeye devam ediyor, eserleri yolumuzu aydınlatmaya neden devam ediyor? Halkın diliyle, halkı anlattıkları için değil mi? ”
İşte bu realiteyi gördüğü ve gereğini yaptığı için Demirel altı kere gitmiş yedi kere, hatta her seferinde daha güçlü bir biçimde geri gelmiştir. Ecevit, 12 Eylül sonrası, faşist ortamın ağır koşulları karşısında bile sıfırdan kurduğu partisini, arkasında sermaye desteği filan olmamasına karşın iktidar yapmayı başarmıştır. 23 yıllık süreçle ilgili çekincelerimi saklı tutarak itiraf etmeliyim ki, Tayyip Erdoğan’ın uzun süren iktidarının tılsımı biraz da burada gizlidir.
Esasen cumhuriyet döneminde halk(ın) adamı olmanın ilk tohumunu “HALKÇILIK” kavramını altı okun ilkesi yaparak Gazi Paşa ekmiştir.
Öyle sanıyorum ki, şu günlerde halk kendi insanını yaratmak için büyük bir arayış içinde.
Halk bu realiteden hareketle diyor ki, mevcut iktidar lideri, kadrosu, icraatları, planı, programı, vaatleri ile halkı açlığa mahkum etti. Ülkenin geleceği açısından mevcut yapının yapacağı bir şey söz konusu bile değil. Çünkü koskoca 23 yıllık iktidarın partisi cumhurbaşkanlığı için halkın adamı diyebileceğimiz yeni bir yüz çıkaramıyor. Çünkü girdiği ilk seçimde o günün elverişli koşullarının da etkisiyle iktidar olan parti nedeni ne olursa olsun bugün yetmiş beş kişilik yönetim kadrosunun azımsanmayacak kısmını transfer ettiği isimlerden oluşturdu.
Halk bunu gördüğü için diyor ki, ben artık bana en yakın lideri yaratmak zorundayım.
Doğru, bana göre de sadece halk değil AKP’de açtığı davalarla, ortaya koyduğu dayanaksız iddialarla, gerçekleştirdiği algı operasyonlarıyla ülkenin yeni liderini adım adım yaratıyor.
Alternatif olacak yeni liderlik için kamuoyunun da taktirini kazanmış iki başarılı isim var.
Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu…
Bu iki isimden biri konjonktürel olarak ön plana çıktı.
Halkın da, iktidarın da yaratmakta olduğu yeni liderin adı hiç kuşkusuz Ekrem İmamoğlu.
Peki, Ekrem İmamoğlu halk adamı mıdır, değil midir?
Cumhurbaşkanlığı seçimi için benim tercihim olmamasına rağmen hakkını teslim etmek gerekirse Ekrem İmamoğlu, en azından bugüne kadar izlediği yol itibariyle halka yakın olma pozisyonunu koruyor. İkna edici bir tavrı var. Hitabeti çok iyi. Kitleleri harekete geçirmesini biliyor. Düğünde. Bayramda. Cenazede. Çarşıda, pazarda. Annesi, babasıyla; eşi ve çocuklarıyla iyi bir aile yaşamı var. Yaşı genç. Algıları açık, hazır cevap. En azından şimdilik, mensubu olduğu partiye hakim. Üniversitelerle, sendikalarla, sivil toplum kuruluşları ile sıcak temas içinde. Rakiplerini küçümsemiyor. Kızıyor ama küsmüyor. Aynı zamanda mağdur. Uluslararası bağlanlantılarını örmeye başladı. Finans çevreleriyle bağını kurabilirse ki bu biraz da ortaya koyacağı program ve kadroya bağlı, kredisi yükselir mi, hiç kuşkunuz olmasın yükselir.
Bu yönüyle bakınca Ekrem İmamoğlu halk adamı olur. Eğer büyük bir hata yapmazsa, yoksulluğa çare bulur, yolsuzluğu önlerse halkın gönlüne girmeyi başarır. Hele hele adaletli davranırsa siyasette kalıcı hale de gelebilir.
Çünkü, Hz. Ali‘nin dediği gibi, “Devletin dini adalettir!“.
Öyleyse sağ siyeset tıkanmışken, sağ siyaset için mevcut cumhurbaşkanının dışında ortada herhangi bir alternatif yokken, sağcı aday yerine sağ kökenli adaylar halk adamı olma yolunda adım adım hedefe yürürken, tek adayla yapılacak ön seçim sonunda demokratik devrimin hayata geçemeyeceğini bile bile, karasızların birinci parti olduğunu göz önünde bulundurarak, hiç bir bireyi dışlamadan kolları sıvamak hem farz hem sünnet olmuştur.
Başarılır mı, hiç kuşkunuz olmasın Ekrem İmamoğlu’nun da içinde bulunduğu Karadeniz ekibi toplanır, taşlar yerine oturur.
Haydi hayırlısı öyleyse, haydi bakalım hayırlısı…
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN