Sıcak çorbam fokur fokur kaynadı. Ocakta demli çay. Kaşığı ağzıma götürdüğüm an yutkunamıyorum. Çay dolu bardak elime yapışıyor. İki gündür benim de gözüme uyku girmiyor. Nefes almak ne mümkün!
Ülkenin yıkılan doğusu gözümün önünden gelip geçiyor. Enkaz altındaki canların çaresizliği sizin gibi benim de huzurumu kaçırıyor. Kar üstünde yakınlarından gelecek bir haberleri umutla bekleyenlerin göz yaşları, titrek sesleri, buruk yürekleri, çaresiz bekleyişleri göğsümün üstüne oturuyor.
Görüntülere, sosyal medya mesajlarına, yardım paylaşımlarına bir yandan seviniyorum, öte yandan çok üzülüyorum.
Neden?
Önce Ankara’dan iğrenç bir haber, “Deprem olsun diye dua edip görüntü paylaşan iki kişi tutuklandı!”.
Sonra, sosyal medya dedikodusu, “Gönüllü olmak isteyenlerin bir kısmı deprem bölgesine enkazdan servet bulmak için gitmek istiyor!” uyarısı.
Lanet olsun!
Konumuza dönelim mi?
6 Şubat sabahı saat beşten bu yana halkımızın çok büyük bir kısmı seferber oldu, varını yoğunu ortaya döktü, gönlünden kopan yardımlarını yaptı, çoğalttı, büyüttü, elinden geleni ziyadesiyle gerçekleştirip büyüklüğünü gösterdi. Dualarını esirgemedi. Yürekleri yandı, insanım diyenlerin göz yaşı sel oldu aktı.
Çünkü bu halk biliyordu ki, orada sadece binalar yıkılmadı. Orada sadece yollar parçalanmadı. Orada sadece bebeler aç değil. Çünkü bu halk biliyordu ki, orada sadece kar ve soğuk yok. Orada ekmek, su, ateş, bot, kaban, eldiven, atkı, battaniye, süt, mana, bez olmadığını herkes biliyordu. Orada yıkılan sadece binalar değildi. Umutlar yıkıldı orada, hayaller yıkıldı, ocaklar söndü, demir, taş, toprak eridi. Orada gök kubbe yerle bir oldu. Çocuklar öldü, gençler öldü, analar öldü, dedeler, nineler çaresizlik içinde evlat acısına yaşıyor. Orada ölenler ölmedi sadece, orada yaşayanlar da öldü, yaşayanlar çoktan öldü.
Kimi para dedi bu yüzden, kimi yiyecek, içecek, kimi ısıtıcı, yatak yorgan…
Özel eğitim alan bir öğrencim ise inşaatlarda ikinci el demir yerine kalın sıfır demir kullanmaktan söz etti, beton çelik gibi olmalı dedi. Başka birisi ise evlerine gelen yardımı deprem bölgesine gönderdiklerini söyledi.
Ağladım!
Halkın bir kısmı ise, bilinçli ya da bilinçsiz, bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları, topladıkları yardımları isim isim, kalem kalem, miktar miktar ve boy boy sosyal medyada paylaştı, paylaşıyor. Bazen toplanan bir kamyon malzeme için o kamyonun önüne iki, üç, beş farklı afiş asılarak fotoğraflar çekildi, reklamlar yapıldı, algı oluşturuluyor.
Şimdi soruyorum; yardımın, desteğin, iyiliğin reklamı olur mu Allah aşkına? Hani bir elin verdiğini öteki el görmeyecekti.
Üzgünüm!
Öte yandan deprem ve süreçle ilgili, ” 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden bu yana deprem vergisi adı altında toplanan paralar nerede? Onca deneyime rağmen yapılan imar afları ne anlama geliyor? Yapılar ta inşaat aşamasında neden adam gibi denetlen(e)miyor? Her deprem sonrası yıkılan binaların müteahhitleri neden kısa süre sonra ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor? Bu ülkede faaliyet gösteren 380.000 kişi nasıl müteahhit oldu, müteahhit olmanın koşulu, ölçütü nedir? Depremle ilgili kurumların başındaki sorumlu veya başkanların kaçı veya hangileri yeterli veya yetkin? Liyakatlı insanlar neden görevden alındı, bunların kim, niye atandı? Deprem gibi yeri, saati, şiddeti henüz tahmin edilemeyen felaketin mümkün olduğu kadar az hasarla atlatılması için bilimden ve bilim adamlarından neden yeteri kadar yararlanılmıyor? Neden, bir çok vaka da yaptığımız gibi “Ben size kullanasanız diye akıl, fikir verdim demesine rağmen…” ihmali, istismarı “Allah’ın takdiri!” veya “Kader!” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyoruz?” gibi sorulacak pek çok soru var.
Bu soruları zamanı gelince halk elbette soracak, sandık gelecek ve elbette halk bütün bu soru(n)ları tartışarak karar verecek.
Şimdi soru sormanın çok da bir anlamı yok, şimdi dayanışma zamanı çünkü. Şimdi karşılıksız iyilik zamanı. Şimdi mevcut durumu bir an önce sağaltma zamanı. Şimdi depremzedenin sırtını soğuktan, ayağını sudan, kardan, çamurdan, yağmurdan koruma zamanı. Şimdi ölmeden önce ölen canlara destek olma, hayata tutunmalarına katkı yapma, sıcak çorba hazırlama zamanı.
Gün ayrışma değil, birleşme; gün küskünlük değil, barışma; gün kıskanma değil, onur duyma; gün engelleme değil, önder olma; gün ölüm üzerinde tepinme değil; teselli, dayanışma, dua, vefa günü.
Gün siyasi kaygıyla hareket ederek rant elde etme günü değil. Çünkü ülkenin doğusunu yerle bir eden deprem sağcı – solcu, türk – kürt, alevi – sunni, arap – süryani, yerli – yabancı, kadın – erkek, yaşlı – genç, canlı – cansız demedi.
Hani bir tartışma açmak için gündeme getirmek istemiyorum ancak şurası da bir gerçek ki Türkiye, 500 km’lik oldukça geniş bir alana yayılan ve 14 milyon civarında insanın yaşadığı bölgeyi vuran depreme hazırlıksız yakalandı. Malesef elimizde olası depremle ilgili simülasyonların olmadığını gördük. Yine olası depremin ortaya çıkaracağı tusunami, yangın, nükleer tehdit, baraj patlaması gibi sorun alanlarının tespit edilmediğine, gerekli hazırlıkların da yapılmadığına tanık olduk. Toplanma yeri, ısınma, aydınlanma, yakıt stoku gibi planların da ortada olmadığını üzülerek izledik. Yardım toplama, yardımı yerine ulaştırma, toplanan yardımları dağıtma hususunda da sınıfta kaldık.
İnan olsun sizin gibi ben de çok şaşkınım!
Ayrıca halk da deprem konusunda bilinçli değil. İnsanımız deprem çantasından bihaber.
Yine şaşkınım çünkü “Deprem çantasında düdüğün, bıçağın, ipin, el fenerinin ne işi var, enkaz altında halay mı çekeceğiz?” diyenleri bile duyunca şok oldum.
Her neyse, Türkiye iyisiyle kötüsüyle bir büyük devlettir. Yaraları sarmasını bilir bilmesine de yaşananlardan ders alır mı bil(e)miyorum.
Onun için sus(a)mak gelmiyor içimden, onun için “Evim sıcak, yüreğim buz gibi!”.
Onun için gelmiş geçmiş olsun büyük Türkiye’m, onun için onurlu başın sağolsun!
Yusuf hocam yine kocaman yüreğinle tüm yaralara dokunmuşsun,deprem için ayrıca parantez açmışsın.Yazın ve yorumun için çok teşekkür ederim, kalemine sağlık diyorum.Teşekkürler
Hakikaten yürekler buz gibi. Acımız çok büyük. İnanlar perişan, insanlar aç, cesetler enkaz altinda. Bugün bunu tartışma günü değil belki ama yarın bu hususlar enine boyuna tartışılmalı, ders alınmalı, sorumlular en tepeden başlayarak hesap sorulmalı.
Yorum için çok teşekkür ediyorum, selamlarımı gönderiyorum.