İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan,Devlet Bahçeli’ye: İstersen İmralı’da grup toplantısı yap

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında muhalefete seslenerek ”Tek amacı Tayyip Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak yeni Anayasa düzenlemelerine kapılar kapatılmalıdır” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan,Devlet Bahçeli’ye: İstersen İmralı’da grup toplantısı yap
Yayınlama: 06.11.2024 17:15
A+
A-

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısını tekrarlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yüklendi.

Partimizin TBMM grup toplantısında konuşan Dervişoğlu, “Baklayı ağzından çıkar bakalım. Sen Abdullah Öcalan denilen terörist başının TBMM’ye gelip konuşmasını mı yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planına kapı mı aralıyorsun?” dedi. Dervişoğlu, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle, İmralı’nın ne farkı varmış. Lafa bakar mısınız? İmralı, Türk toprağı değil miymiş. İmralı, Türk toprağı olduğu için Türk düşmanı o müptezeli oraya tıktık. Ölene kadar da yatıracağız. Buradan bir kere daha sesleniyorum. Sen istersen gidip İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra yakışır da! Ama binlerce şehidin katili, bizlerin cesedini çiğnemeden bu Meclis’e giremez. Vallahi giremez, billahi giremez!” ifadesini kullandı. Dervişoğlu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelen 2025 yılı bütçesi için ise “zulüm bütçesi” değerlendirmesini yaptı.
Dervişoğlu’nun konuşmasının tam metni şöyle:

Aziz milletim

Değerli dava arkadaşlarım;

Milletimize, tarihin belki de en ağır krizleri yaşatılıyor,

Bu krizler içerisindeki insanımız ise;

Ayakta kalmaya,

Akıl ve ruh sağlığını muhafaza etmeye,

Bugünü bitirip yarına ulaşmaya,

Hayatta kalmaya çalışıyor.

Başta iktidar mahfilleri olmak üzere siyaset kurumu ise;

Asli sorumluluklarından vareste,

Tüm bu yaşananlara uzak, sarayda hazırlanmış gündemlerin peşinde savruluyor.

Müştereken, “Normalleşme” adını verdikleri süreci başlattıklarından beri,

Neticesinin nerelere varacağı konusunda,

Saray entrikalarına kapılmaya meyilli muhalefet unsurlarını her fırsatta uyardık.

Bu girdiğiniz yol yol değildir,

Dert edinilen iyilik, güzellik, normalleşme, yumuşama değildir.

Tek dert, “saraydaki zatı koltuğunda tutmaktır” dedik.

Bu meselenin en vahim kısmı ise şudur;

Seçim kazanmak için, Türkiye’den vazgeçmiş bir zihniyet,

Millete karşı sorumluluklarından kendini arındırmıştır.

Ve artık,

Yok saymaya cüret edemeyeceği,

Hiçbir ahlaki ve hukuki değer kalmamıştır.

Normalleşme,

Siyasi ve parasal güç için,

Bir tefeci-bezirgan ahlakına, tüm siyasetin davet edilmesiydi.

Saraydaki, her tokalaşma fotoğrafının servis edilmesiydi.

Sarayın dününe muvaffakat, yarınına kefaletti.

Bizim ve verdiğimiz mücadelemizin kefili ise;

Meşruiyetimizin kaynağı büyük Türk milletidir.

 

Dünün hesabını soracak, yarının teminatı olacağız.

Dünün emanetine sahip çıkacak, yarının Türkiye’sini biz kuracağız.

Cebren, hile ile yahut bir şekilde manipüle edilerek,

Seçim kazanmak için her yolun mübah görüldüğü bir oyuna davet edilenler!

Kabul ettiğiniz davet ve sonuçları ortadadır.

Elinde tuttuğu, en küçük birimine kadar gasp ettiği

Devlet kurumlarına sahip bir “yapı” karşısında,

Aklınız sıra siyaset oyunu oynayacağınızı zannettiniz.

Siz o sözde siyaset oyununu yine oynarsınız, belli ki teşnesiniz,

Lakin açıktır ki; oynadığınız oyunun tek bir sonucu vardır:

Türk’süz ve Cumhuriyet’siz bir Türkiye.

Milletin arkasından çevirmeye cüret ettiğiniz bu oyunda;

Bizler kurucu da, oyuncu da, piyon da olmayacağız.

Bizim safımız bellidir!

Bu oyununuzu bozduğumuz gibi,

Bundan sonraki oyunlarınızı da bozacak olanlarız!

Hele o uydum akılla kurdukları oyuna bak hele;

Eski Meclis Başkanını aracı kılıp “Anayasa değişikliği” diyorlar,

Sonra bu zata;

İşgal ettiği makamın gereklerini yok sayıp,

Milletin ve devletin temel niteliklerini sorgulatıp,

Tepki ölçtürüyorlar.

Sonra taşeron elleri, devlet aklı masalıyla

Varlığını insanları sömürmek üzerine kurmuş,

Altını biraz kazıdığınızda, ağalar, şeyhler, kodamanlar,

Kandil’deki terör ağalarını göreceğiniz sözde bir siyaset çarkına,

Kalü beladan beri kimlik siyaseti dışında

Hiçbir söz söylememiş olan bir partiye uzattılar.

Çünkü ayaklarının altında çiğnedikleri,

Sadece Anayasa, hukuk, devlet değildi.

 

Bunlar hatırlarsınız,

Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldıklarını defalarca söylemişlerdi.

Zira; kafalarındaki nihai senaryoda,

Mustafa Kemal Atatürk ve O’na dair her şeyle mücadele etmek vardı.

Yani onun “en büyük eserim dediği” Türkiye Cumhuriyeti vardı.

Tarihi de acıları kadar derin bu coğrafyada,

Anadolu’da ve Trakya’da

Türk’e de Kürt’e de, Alevi’ye de Sünni’ye de

İnsanca yaşayabileceği bir vaha armağan ettiği için,

Onlara düşman çizmesinin çiğneyemeyeceği bir vatan bıraktığı için,

Atatürk’ün emanetlerini, imha etmeye yemin etmişlerdi.

Çünkü Cumhuriyet şeyhler, dervişler, müritler rejimi olmadığı gibi.

Ağalar ve marabalar rejimi de değildi.

Tam olarak bu makus talihi yenmenin rejimiydi.

Bu kürsüden Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyum sonrası ifade ettim,

Yine söyleyeyim.

AK Parti ve DEM bir ve aynı şeydir.

Aynı zihin dünyasına sahip oldukları gibi,

Aynı güç ve iktidar saplantısı içindedirler.

Milletmiş, iradeymiş, insan haklarıymış, demokrasiymiş,

İkisinin de umurunda değildir.

Bu anlamda AK Parti ile DEM birbirlerinin aynadaki suretleridir.

Onları ayıran şey, günün koşullarında arızidir.

Zira; onları ayıran değil, birleştiren hususlar fazladır.

Her ikisi de; oy aldıkları hassasiyetler dünyasına seslenmenin hilelerinde mahirdir.

Her ikisi de Ulus devletle ve cumhuriyetle hesaplaşmakta bir ve birliktedir.

Onlara göre;

Millet, şahsi menfaat için sandıklarda kullanılacak araçtır,

Millet marabadır.

Vatan, toprak, bölünmez bir bütün değildir,

Bilakis, parçalara ayrılarak paylaşılabilecek bir şeydir,

Alınıp satılabilecek, paraya çevrilebilir.

 

Siyasetleri ise; tam da bu anlamıyla danışıklı bir dövüştür.

Biri pası atar, diğeri kaleye gol atar.

Biri havanı döver, diğeri hınk der.

Biri mütemadiyen Kandil’den, İmralı’dan belediye başkan adayı atar,

Diğeri ise ona kayyum atar.

Bu 22 yılın normalidir.

Davet ettikleri normalleşme işte budur.

Ve şimdi,

Muhalefeti tasarlamakla görevli saray kadrolarının istediği fotoğraf ortaya çıkmıştır:

İmralı’da aylardır görüşme trafiği yürüten,

Sonunda da malum ortağın sesinden,

Terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden zihniyet,

Ya Kandil ya İmralı,

Ya ölüm ya sıtma tercihini

Türk milletine nasıl dayatacağını göstermiştir.

Yapımda ve yayında emeği geçenlerin hesabını da milletimiz adına biz göreceğiz.

DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan,

Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanı ile çıktığı otobüsün üzerinden,

Senaryosu izleyeni şaşırtmayan ucuz yapımdaki

“Yangına benzinle koşan Eş Genel Başkan” rolü gereği repliğinde

Diyor ki zat:

“Şeyh Saitler, Seyit Rızalar, Sakineler ne yaptıysa”

Onların yaptıklarını yapacağız!

Buna verilecek cevabı da gayet iyi bilerek söylüyor:

Ben o çok duymak istediği cevabı söyleyeyim kendisine:

Cumhuriyet Devleti, Şeyh Saitlere, Seyit Rızalara ne yaptıysa,

Aynı muameleyi görürsünüz.

Emin ol, yapılması gereken şey ne ise yapılır.

Gereği yerine getirecek olanlar da işte tam buradalar.

Karşımdalar, yanımdalar ve milyonlarcası ile arkamdalar.

 

 

Ve ana muhalefet genel başkanı;

Anlaşılan o ki,

Sizi, oturduğunuz kumar masasından koparabilecek bir şey kalmamış.

O kumar masasının bahsinin Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti olduğundan bihabersiniz.

Yanınızda meydan okunan şeyin, ne olduğundan bile habersizsiniz, ilgisizsiniz.

Üzerinize giydirilen kostümle ve söylemek zorunda kaldığınız sufleyle

Orada arz-ı endam ediyorsunuz.

Siz orada bir hukuksuzluğa itiraz etmiyorsunuz.

Siz orada,

Bir millete ve onun Cumhuriyetine meydan okunan bir ihanet kürsüsünü

En hafif tabirle, susarak onaylıyorsunuz!

Buyurun, hayrını görün!

Buyurun, koltuğunda oturduğunuzu iddia ettiğiniz Mustafa Kemal Atatürk’ün

Manevi hatırasıyla kendi şahsi hesabınızı görün.

Emin olun ki Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet’in yolundan gidenler,

Serkeşlerin, meczupların, müptezellerin yolundan giden bir avuç zavallı hainin peşine öyle ya da böyle takılanlara,

Gereken cevabı en ağır şekilde vereceklerdir.

Aziz milletim,

Bu sözlerime, her zaman olduğu gibi -yine- isimler üzerinden cevap verenler olacaktır.

Benim derdim isimlerle değildir.

İsimler umurumuzda bile değildir.

Benim derdim Türkiye’dir.

Benim derdim,

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ile ilgilidir.

Yapay tartışmaların içinde olmayacağız.

Oynanan oyunu doğru teşhis edip,

Sorumlularımı da teşhir edeceğiz.

Fazla ayrıntıya girmeye hiç gerek yoktur.

Süslü cümleler kurmak da anlamsızdır.

 

Bugün Türkiye’de sahneye koyulmak istenen senaryonun özünde,

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı seçtirme hayali yatmaktadır.

Bu elimdeki Anayasa’ya göre Sayın Erdoğan,

Bir daha Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz!

O zaman iktidar penceresinden bakıldığında,

Önümüzdeki sürecin yeni bir stratejiyle tanzimi gerekir.

Yapılan o dur…

Yaşanan bütün gerginliklerin temelinde de,

Bu stratejik planlama yatmaktadır.

Bu planın düşünceden eyleme geçirilmesinin şartları bellidir.

Ya bir anayasal düzenleme yapacaksınız,

Ya da şartları olgunlaştırıp,

Sayın Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin önünü açmak üzere,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden erken seçim kararı çıkartacaksınız.

İktidar açısından değerlendirildiğinde,

Meclis aritmetiği bakımından bu mümkün değildir.

Zira bütün bunların yapılabilmesi için,

En azından beşte üçlük bir nitelikli çoğunluğa

Yani 360 milletvekiline ihtiyaç vardır.

İşte tam bu noktada muhalefetin de tanzimi gerekiyor.

Kamuoyunun gündemine taşınan yapay tartışmaların özünde,

İktidara alan açacak sosyal ve siyasi zemini oluşturma arzusu ve hedefi yatıyor.

Ve üzülerek görüyorum ki,

Muhalefet de bu tuzağa düşüyor!

Muhalefet partilerine çağrımdır:

Gerginlik üzerinden iktidarın değirmenine su taşıyacak

Söylem ve eylemlerden uzak durulmalıdır.

Tek amacı Tayyip Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak

Yeni anayasa düzenlemelerine kapılar kapatılmalıdır.

Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şeyin anayasa değişikliği değil,

İktidar değişikliği olduğu vurgulanmalıdır.

 

Erken seçim tartışmaları,

Cumhurbaşkanına yeniden aday olma imkanı verdiğinden

Kendisinin iştahını kabartmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ona bu hakkı tanımayacağı hatırlatılmalıdır.

Velhasıl bu iktidara oyun ve tuzak kuracak alan bırakılmamalıdır.

Muhalefet isterse bunu yapabilir ve taşlar yerli yerine oturur.

Şayet bu imkan mevcutken bunu yapmaktan uzak durursa,

İktidarın aparatı olmaktan bir adım öteye gidemez.

Milletimize söz verdik.

Herkes sussa da biz susmayacağız!

Herkes dursa da biz durmayacağız!

Oyunları bozacak, tuzakları dağıtacağız!

Ve mutlaka ama mutlaka başaracağız!

Aziz milletim,

Değerli dava ve yol arkadaşlarım,

Vatandaşımızın asıl derdi bellidir.

Yoksuldur, yoksullaşmaktadır.

Açtır, aç bırakılmaktadır.

Bakınız,

Bütçe süreci başlamış durumdadır.

Ancak biz en çok konuşmamız gereken şeyi konuşamıyor,

En çok mücadele etmemiz gereken cephede mücadele edemiyoruz.

Üç farklı kuruluşa göre

Yine üç farklı enflasyon rakamı ortaya çıktı.

ENAG oluşumuna göre Ekim ayı sonunda yıllık enflasyon %89.77,

İstanbul Ticaret Odası’na göre İstanbul enflasyonu %59.1,

TÜİK’e göre ise %48.58 olarak açıklandı.

Kısaca, devletin resmi kurumu ile bağımsız akademisyenlerden oluşan ekibin ölçtüğü oran arasında -yine- nerede ise 2 kat fark vardır.

Ortaya çıkan rakamların bu kadar tezat olması bile

Başlı başına üzerinde konuşulması gereken bir konudur.

 

UYAP verilerine göre 2024 yılının ilk dokuz ayında

İcra dairelerinde bekleyen dosya sayısı 23 milyona dayandı. Tam 23 milyon icralık dosya!

Aynı şekilde konkordato başvuruları 2023 yılının toplamını ikiye katlayarak 1.187’ye ulaştı.

İcra dairelerine her gün ortalama 21 bin yeni dosya geliyor.

Bir önceki yıla göre batık kredilerin oranı yüzde 50 artmış durumda.

Ne yazık ki iflas eden esnaf sayısı 2.5 milyonu aşmak üzeredir.

Bundan doğrudan etkilenen vatandaşlarımızsa en az 10 milyon kişidir.

Türkiye 2001 krizinden daha kötü bir tablo ile karşı karşıyadır.

Daha da kötüsü çözümü milletimize sunması gereken icra makamında oturup

Yetkiyi elinde bulunduranlar adeta bir film izler gibi olan biteni izlemektedir.

Çünkü bu sırada kendi filmlerini çevirmektedirler.

Bu kişilerin kafası o kadar karışıktır ve gerçekliklerden o kadar kopmuşlardır ki,

Sözde Orta Vadeli Plan ve 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu açıklayan Cevdet Yılmaz;

2025 yılı enflasyon hedefini %17.5 olarak belirlerken

İki gün önce “Pasaport, kimlik, harç vb. işlemler için 2025 yılında uygulanacak ‘Yeniden Değerleme Oranı’nı kısaca “zam oranını” %43.93.

Yani %17.5 enflasyon hedefi konulan bir yıl için devletin kağıdına, mührüne, %43.93 zam yaptığını görüyoruz.

Asıl garabeti ise artık saraydan, saray idaresinin sekreteryasına dönmüş bakanlıklarına

Ve memleketin en ücra köşesindeki ilçe müdürlüklerine kadar

Organize bir talan rejimi olan kamu maliyesinde göreceğiz.

Saray sultasının yolsuzluk ve yoksulluk düzeneğinin en önemli kaldıracı,

Millet meclisinin en temel ve en önemli yetkisi olan

Bütçe yapma yetkisini bertaraf etmesinde saklıdır.

Bu ay boyunca, meclis kürsülerinde, haberlerde izleyeceğimiz şey,

Hükümetin, milletin alın terini, vergisini, servetini onun için nasıl harcayacağı değil,

Onu nasıl kendi emellerine alet edeceği,

Kamu hazinesini yağmalarken hangi bahanelere sığınacağıdır.

Çünkü artık meclisin bütçe yapma yetkisi yoktur.

Ortada, Beyt-ül mal’ı nasıl yağmalayacaklarına kılıf arayanlarla

Bu malı yağmalatmamak için çırpınan bir avuç ehli namus millet temsilcisi vardır.

 

Kısaca,

Eskiden milyonlarca vatandaşımızın gözü kulağı ile yakından takip ettiği;

Siyasi partilerimizin her türlü soruları sorduğu,

Başbakan’ın Meclise gelip hesap verdiği bütçe görüşmeleri

Artık Türk demokrasi tarihinde hoş bir seda olarak kalmıştır.

Türkiye Yüzyılı dedikleri de bu talan şovu, bu yağma rüzgarıdır.

Söz konusu olan,

“Millet iradesi” lafını ağzından düşürmeyen saraydaki zat’ın,

Bir demokrasinin olmazsa olmazı olan

“Millete hesap verme sorumluluğundan bilerek ve isteyerek sürekli şekilde kaçmasıdır.

Bütçe görüşmeleri, yürütme erkinin hesap verme yoludur.

İşte engellenen şey budur.

Yürütme erkinin başının;

Meclisin huzuruna gelerek

Hem yeni yılın bütçesini savunması beklenir,

Hem de tamamlanacak yılda yaptığı harcamalara ilişkin hesap vermesi beklenir.

Ama ne yazık ki saraydaki zat,

2019 yılından itibaren hiçbir bütçe görüşmesine katılmamış

Ve parlamento huzurunda hiçbir bütçe konuşması yapmamıştır.

Bir anlamda söz konusu zat, Meclis’i adeta yok kabul etmektedir.

Millet iradesinin tecelli ettiği bu mekan onun için anlamsız ve gereksiz görülmektedir.

Saray lideri istemektedir ki hesap vermesin,

İstediği harcamaları içeren kendisi odaklı bütçeyi hazırlasın,

Bizler de onun kulu kölesi olarak o ne gönderiyorsa evet diyelim, alkışlayalım.

Bu siyasi akıl, bu milletten kopuk tavır;

Devleti çöküşe götürdüğü gibi

Yasama erkini de yok etmektedir.

Biz buna asla ve kata izin vermeyecek,

Milletimizin bir kuruş parasını bu haram düzenine feda etmemek için

Elimizden geleni yapacağız.

Saray iktidarı geçmiş bütçelerinde olduğu gibi bu bütçe teklifinde de

“BÜTÇE YAPMAYI” bilmediğini bizlere bir kez daha göstermiş,

Artık bu konudaki yüzsüzlüğünü saklayacak “utanma” duygusundan da uzaklaşmıştır.

İnanılmaz olan şey “BÜTÇE HENÜZ KABUL EDİLMEDEN dahi

Yani, TEKLİF AŞAMASINDA DAHİ; 1 TRİLYON 931 MİLYAR AÇIK VERİLMESİDİR.”

Düşünün, daha bütçeyi uygulamadan yaklaşık 2 trilyon bütçe açığı ile karşı karşıyayız.

Hesap daha yolun başında şaşmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı bütçesinde en fazla ödenek 9 milyar 857 milyon 811 bin lira ile

mal ve hizmet alım giderine ayrıldığı görülmektedir.

Ne demek mal ve hizmet alımı?

Kısaca saray ziyafetleri, yenilecek ve içilecek şatafatlı toplantılar

Birbirlerini ağırlamaktan, birbirlerine tabak çanak vermekten bıkmayan eş-dost-yandaş toplantıları.

Planlanan harcamalar içerisinde ilginç olanlardan birisi de

Cumhurbaşkanlığı’na 20 araç daha alınmasıdır.

Bu araçlar için toplam 16 milyon 940 bin liralık ödenek ayrılmıştır.

Emrinizdeki devasa araç filosu hangi ihtiyacını karşılayamadı,

Hangi isteğinizi yerine getiremedi de 20 araç daha alma ihtiyacı duydunuz.

Ne zaman doyacaksınız? Ne zaman “tamam artık yetti” diyeceksiniz?

Kabinenizdeki Vergimatik Mehmet söylemeye korkuyor ama biz söyleyelim;

Vergimatik Mehmet’in açıkladığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’ne göre

Kamuda üç yıl süreyle yeni taşıt alımı güya kısıtlanmıştı.

Vatandaşlarımız için tasarruf tedbirleri,

Cumhurbaşkanı ve avanesi için ise israf hükümleri mi geçerlidir?

2025 yılı merkezi yönetim bütçesindeki israflar, garabetler

Cumhurbaşkanlığı makamı ile bitmemektedir.

Bütçe teklifi vatandaşın sırtına daha nice küfeler yüklemektedir.

Çünkü vatandaşlarımızın içinde bulundukları ağır ekonomik şartları iyileştirici

Hiçbir düzenleme bütçe metninde yoktur.

Bu bütçe, milletin sırtına, “FAİZ küfesi YÜKLEYEN” bir garabet bütçedir.

Hani diyor ya zat, faiz lobisi…

Kendilerinden daha büyük bir faiz lobisi olmadığı, açıkça görülmektedir:

Toplam bütçe giderlerinin, faiz giderlerine oranı ortalama %15’in üzerindedir!

2025 yılı faiz ödemeleri 2024 yılına göre gelecek yıl yüzde 50,3 artışla 1 trilyon 950 milyar liraya yükselmesi öngörülmektedir.

Yani saatte ortalama 225,7 milyon lira fakirleşeceğiz.

Sarayın faiz ve yağma çarkı, yandaşlar ve çeteler ise bir o kadar zenginleşecektir.

Bu bütçe bir “ZULÜM BÜTÇESİDİR”

Bu bütçenin milletin dertlerinden uzak,

Milletin sıkıntılarına çare olmayan son bütçe olmasını diliyoruz.

Denkliği esas alan, odağında milletin ve devletin sorunlarının olacağı,

Açık ve şeffaf bir bütçeyi yapıp Meclis’in önüne getirmek

İnşallah İYİ Parti kadrolarına nasip olacaktır.

O gün gelene kadar saray iktidarından,

Milletimizin parasının hesabını sormak

Ve bildiklerimizi milletimizle paylaşmak benim ve tüm milletvekili arkadaşlarımın boynunun borcudur.

Susmayacağız, yorulmayacağız ve milletin hakkını yedirmeyeceğiz.

Aziz milletim

Yaşamakta olduğumuz şey her alanda,

Her sektörde, her başlıkta

Ucu bucağı olmayan bir çürümedir.

Hani makam mevki sahibi olanların meşhur bir sözü vardır

“sabrımızı sınamasınlar” derler.

Bu sınanan sabrın asıl sahibi Türk milletidir.

Türk milletinin sabrı fazlasıyla sınanmaktadır.

Muazzam bir hukuksuzluk içindeyiz,

Adaletsizlik içindeyiz,

Bir Cumhuriyetsizlik halindeyiz.

Gün geçtikçe marjinal hale gelen bir iktidar var,

Onlar partisi ve ortaklarıyla marjinaldirler.

Türkiye’nin değerlerine marjinaldirler, radikaldirler.

Ve tam bu durum içerisinde

Ellerindeki tüm para, medya ve devlet gücünü kullanarak

Başta ana muhalefeti ve diğer siyasal partileri,

En marjinal fikirlerle tuzağa çekip parçalıyorlar.

Bu oyunu görmemek için en hafifinden saf olmak gerekiyor.

Milletimiz her şeyin farkındadır.

Ancak halen,

Kendimize sormamız gereken soru da,

Yanıtlanmasına duyulan acil ihtiyaç da değişmemiştir.

Bir Cumhuriyet’te yaşamak istiyor muyuz?

Bu soruyu, partileri sayesinde oturdukları makamlarını,

Faiz baronlarının, inşaat baronlarının ya da terör baronlarının vesayeti ve gölgesi altında

Sözüm ona siyaset, asıl olarak da ticaret yapan bir kısım zevat’a değil,

Sözlerimin ulaştığından emin olduğum,

Has be has Cumhuriyet’in sahiplerine,

Türk vatandaşlarına soruyorum.

Gerçekten bir Cumhuriyet’te yaşamak istiyor muyuz?

Tekelci bir devlet idaresi var.

Elini vermiş ve kolunu kaptırmış bir milli irade var.

Gasp edilmiş milyonlarca oy var.

Ve bu ülkede ehli namus her birimizin dertlenmesi gereken bir tek kayyum var

Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına kendisini kayyum olarak atamış olan Recep Tayyip Erdoğan adında bir zat var

İşte bütün mesele buradadır.

Ben ölen bebeklerimizi konuşamadığımız için utanıyorum.

Her gün sessiz sedasız kesilen binlerce ağacı, ormanı konuşamadığımız için

Affedilen vergilerin hesabını soramadığımız için utanıyorum.

Halen her gün vatanımıza giren binlerce kaçağı konuşamadığımız için

Bu yüzden ev bulamayan ama Diyarbakırlı, ama Muğlalı gencimizin derdi dağları aştığı için utanıyorum.

Halen Hatay’da Maraş’ta konteynırlarda yaşayan

Yahut evlerinden uzakta gurbette yaşam mücadelesi veren yüzbinlerce vatandaşımızı düşünüyorum.

Ve sorumu tekrarlıyorum!

Gerçekten bir Cumhuriyet’te yaşamak istiyor muyuz?

Türkiye’yi saray kayyumundan kurtarmak istiyor muyuz?

Herkes kendisine samimiyetle bunu sormalıdır.

AK Parti ve MHP seçmenleri de sormalıdır,

CHP seçmenleri sormalıdır, DEM seçmenleri sormalıdır.

Yedi gün 24 saat boyunca yalan ve düşmanlık kusan yandaş medyaların sesini

Bir an olsun bastırıp, kendi iç sesleriyle sormalıdır.

Bir Cumhuriyet’te yaşamak istiyor muyuz?

Emperyalizmin türlü maskelerle parçalayarak,

Bölerek bu kadim ve talihsiz coğrafyada

Hür ve müreffeh bir şekilde yaşamak istiyor muyuz?

Beka derlerdi, şimdi devlet aklı diyorlar.

Ne diyorlarsa o dediklerini imha ettikleri içindir.

Soruyorum sizlere,

Hangi devlet kendi koyduğu kanunlara uymaz da orada devlet aklı vardır?

Hangi devlette, gayri meşrulukla elde edilen yetkilerden beka çıkmıştır?

Kendi koyduğu kanunlara uymayan devlet, nasıl bir devlettir?

Hala akıl dışı tartışmaların içine çekilmek isteniyoruz.

Aslında cevap vermek istemiyorum ama

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…

Sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış.

Bebek katili Meclis kürsüsünden konuşmalıymış.

Sanki adam Aşağı Ayrancı’da oturuyor.

Ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış bir terör suçlusu,

Meclis kürsüsünden nasıl konuşacak?

Dilinin altındaki öbür baklayı bir çıkar da görelim.

Sen Abdullah Öcalan denilen terörist başının serbest bırakılmasını mı istiyorsun arkadaş?

Yeni bir af planına kapı mı aralıyorsun?

Yok Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle,

İmralı’nın ne farkı varmış?

Yok orası da vatan toprağı değil miymiş?

Ne söylediğinin bilincinde misin?

Buradan bir kere daha sesleniyorum:

Sen istersen gidip İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin.

Bu saatten sonra yakışır da!

Ama binlerce şehidin katili bizlerin cesedini çiğnemeden bu Meclis’e giremez.

Vallahi giremez, billahi giremez!

Tehditlerinize de bir şiirle cevap vereyim.

Türk’üm dedik, çekip bizi vurdunuz.

Bizi vurup, bizden hesap sordunuz,

Ölümden öteye köy mü kurdunuz?

Korkum yok, korkum yok, korkum yok sizden!..

Atatürk ve Cumhuriyetten Yana Taraf Haber Merkezi
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.