Yarı yıl tatili de bitti. Yarın ders başı.
Ancak öğretmenler hiç olmadığı kadar kırgın, demokratik okul iklimi mefta, MEB dünden daha sıkıntılı.
Neden?
Yanıt, “öğretmen” kavramı üzerinden…
Bakınız MEB, kutsal öğretmen kavramının önüne hangi değersiz sıfatları getirerek çalışma barışını nasıl bozdu?
Amir öğretmen, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen, atanamayan öğretmen, geçinemeyen öğretmen, evlenemeyen öğretmen, evlense bile eşiyle bir araya gelemeyen öğretmen, mücadele eden öğretmen, aldırış etmeyen öğretmen, ödül alamayan öğretmen, ödül üstüne ödül alan öğretmen, pictes kadrosunda çırpınan öğretmen, misafir öğretmen, torpilli öğretmen, görevlendirilen öğretmen, işe gitmeyen öğretmen, sürekli sınav görevi alan öğretmen, hiç sınav görevi alamayan öğretmen, veli de olan öğretmen, Z kuşağı öğretmen, fi tarihinden kalma ihtiyar öğretmen, 76. madde öğretmeni…
Aynı işi yapan, aynı nöbeti tutan, aynı okulun mezunu, aynı odayı paylaşan, üstelik emsalinden daha verimli, fedakâr ve gönüllü çalışan öğretmenlerin aylıkları arasındaki farkı açan kariyer basamağı uygulaması malesef benim öğretmenimi kırdı, üzdü, küstürdü. Bir dayatma olarak sırf yandaş sendikanın küçülmesini önlemek için milletin vergilerinden elde edilen ulusal gelirin sendika ikramiyesi adı altında dağıtılması benim öğretmenimi en iyi tabirle incitti.
Öğretmenler dert küpü. Öğretmenler hiç olmadığı kadar (u)mutsuz.
Öğretmen mutsuz olunca öğrenci de mutsuz, veli de…
Olsun!
Öyle sanıyorum ki, MEB amacına ulaştı.
Böl, parçala, yönet taktiği tıkır tıkır yürüyor.
Oysa, öğrenciler okulları terk ediyor. Veliler okullardan umudunu kesmiş. Çocuklar aç, veliler çaresiz, varsa diplomalar değersiz, mezunlar işsiz. Cansız dersliği, araç gereçsiz atölyesi, çoğu kapalı olan kütüphanesi, kalitesiz yiyeceklerin bile fiyatlarının uçtuğu kantini, beton yığını kel bahçesi ile okullar ipi kesilmiş uçurtma gibi.
Denetim yok, plan yok, program yok.
Okullar karar veremeyen, acemi olduğu kadar yandaş yöneticilerle dolu.
Laik, demokratik eğitim yok. En azılı vatan hainleri bile ders kitaplarına girdi, isimleri okullara verildi. Atatürk ve cumhuriyet düşmanı cemaat ve tarikatlar koridorlarda fink atıyor. Benim donanımlı öğretmenim mülakat nedeniyle hem dayı bulamadığından hem de yandaş olmadığı için atan(a)mıyor. İşin acı tarafı laik, demokratik eğitimi savunması gerekenler de ortada yok.
Hemen herkes dar alanda top çeviriyor. Kapı arkası diploma(si) güya tartışma konusu.
Geçin efendim geçin, aslı varken kimse kopyasına itibar etmiyor, etmez.
MEB kanayan yara özel okulları görmezden gelmeye devam ediyor, özel okul ve kurum öğretmenlerini eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan patronların insafına terk etmiş durumda.
Sesini çıkaran öğretmene ya gezici diyorlar ya da yıkıcı, bölücü.
Toplum dinamiği olması gereken öğretmenler ise nikah masasında yürekten vurulan insanlar gibi hastane yerine bile bile, kendini ezim ezim ezen, ayrıştıran güçlü lidere, iradeye teslim oluyor.
Oysa biliyoruz ki, Meksikalı Devrimci Lider Emiliano Zapata’nın da dediği gibi
“Güçlü lider zayıf toplumun eseridir!”.
O zaman köprünün son çıkışına yüz gün kala tercih değil, karar lütfen: “Geçim mi, seçim mi?”
Bence de seçim efendim, bence de geçim için seçim!
“Güçlü lider, zayıf toplumun eseridir.” Geçim mi, seçim çi?
Seçim elbette seçim’de orantısız koşullar, hukuksuz uygulamalarla gidilen bir seçiminin sonucu kimi/ kimleri sandıktan çıkarır?
Tavizsiz mesajlar, hak ve hakikatin dile getirilmesi koşullar ne olursa olsun beraberinde zaferi getirecektir. Zira koşullar çok uygun, ekonomi bitti, halk bunaldı.
Yeter ki, büyük hata yapılmasın.