Okuma ve yazmanın seyir defteri – Yusuf İpekli Yazdı

Okuma ve yazmanın seyir defteri – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 27.04.2024 21:33
A+
A-

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından arapçayı neredeyse resmileştiren “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” taslağı yayımlandı. Taslak bir hafta boyunca kamuoyunda tartışılacak(mış).

Kanımca tartışmayı iki grup, iki boyut üzerinden yapacak.

Birinci boyutta modeli kökten sahiplenenler, ikinci boyutta ise kökten reddedenler yer alacak.

Birinci grup arapça sevicilerden, din toplumu heveslilerinden; siyasi, ekonomik rant devşirmek isteyenlerden, makam / mevki peşinden koşanlardan oluşacak.

İki grubu ise haklı olarak geçmiş deneyimlerden de önemli dersler alan, bakana, bakanlığa ve sisteme güvenmeyenler oluşturacak.

İkinci grup için “haklılar mı” sorusunu maarif kavramını inceleyerek yanıtlamadan önce modelin sanki Suriyeli Araplar tarafından veya onlara yönelik hazırlanmış gibi izlenim bıraktığı rezervimizi, çekincemizi belirterek yanıta geçelim.

TDK’ya göre (ma:rif), Arapça maʿārif kavramı aynen,

1. isim, (eskimiş) Bilgi ve kültür,

2. isim, (eskimiş) Öğretim ve eğitim sistemi olarak tanımlanıyor.

Üstelik “maarif” kavramı Türkçe yazım kurallarıyla da uyumsuz.

Neden?

Çünkü Türkçe’de saat, şiir, kanaat, kainat sözcüklerinde olduğu iki ünlü harf yan yana bulunmaz.

Dakika bir gol bir!

Oysa maarif yerine kullanılabilecek eğitim gibi Türkçe bir sözcük varken arapça sevgisi, aşkı neden?

Taslak model ile ilgili elbette söylenecek çok söz var. Ancak biz eğitimci duyarlılığı içinde okuma yazma yöntemi hususundan başlayacağız.

Türkçe’de okuma yazma yöntemi çok tartışıldı ve üzerinde sürekli oynandı.

Bundan elli yıl önce hece yöntemi de diyebileceğimiz harf yöntemi uygulanırdı.

Bu yöntemde önce harflerin adı öğretilir sonra be a daha ba dedirtilirdi. Arkasından ba, be, bı, bi, bo, bö, bu, bü; ab, eb, ıb, ib, ob, öb, ub, üb heceleri ezber yoluyla öğretilirdi.

Sonra bu yöntemden vaz geçilip cümle yöntemine geçilerek önce cümle öğretildi.

“Ali bak.”,

“Ali ata bak.”,

“Emel eve gel.”,

“Işık ılık süt iç.”,

“İpek ip atla.”,

“Oya oyun oyna.”…

Cümle sözcüklere, sözcükler hecelere, heceler harflere bölünürdü. Harf ve hecelerde yeni sözcükler, cümleler….

Olmadı “ba” yöntemi uygulanmaya başlandı. Bu yönteme ilk önce ba, sa, ra, ma ile başlandı, sonra diğer ünlü ve ünsüz harfler öğretildi.

Ne olduysa bu yöntemin de bünyeye uymadığı tespit edilerek “e,l,a,k,i,n” yönteminde karar kılındı. Bu yöntemde harfler beş gruba ayrılarak ses üzerinden kurgulandı. Önce “e”, sonra “l” sesi verilip el, ele, elle okutulup yazdırıldı.

Yeni model olan “Türkiye yüzyılı maarif modeli” ile harf grupları değiştirildi.

Artık “e,l,a,k,i,n” olan birinci grubun yerine “a,n,e,t,i,l” seslerini öğreteceğiz. İkinci grupta yer alan o,m,u,t,ü,y yerine ise o,k,u,r,ı,m seslerini çalışacağız.

Değişiklikle ilgili bilimsel veri var mı, yok.

Mantıklı gerekçe var mı, yok.

İkna edici nesnel bir ölçüt var mı, yok.

Ya doktrin, yok!

Böylece yeni modelle birlikte  annesi olmayanlara inat, psikoloji ve pedegojiye aldırmadan ilk sözcükler olan “ana”, “anne” türetilecek. Sonra “illet”, daha sonra “oku” oluşacak ama pek çok eğitimci (!) oku yerine “ikra” diyecek.

Öyleyse bu değişiklik neyin nesi peki? Neden yapıldı bu değişiklik?

Yanıt çok açık aslında…

RANT!

Nasıl olacak, fiili olan bu durum rantın kapısını nasıl açacak.

Harf grubu değişikliği demek yeni ders kitabı, yeni yardımcı kaynak, yeni video, yeni görsel demek.

Milyonlarca sayfa kitap. Milyonlarca sayfa yardımcı kaynak. Binlerce video. Yüz binlerce görsel…

Oysa mevcutta basılı kitap var. Yardımcı kaynak var. Video var, görsel var.

Peki bu mevcutlar ne olacak? Yerli kağıt fabrikalarımızdab SEKA da bedava satılıp özelleştirildiğine göre önemli bir kısmı çöpe, çok azı geri dönüşüme.

Yeni müfredat yeni rant demek. Yeni pazarlıklar, önlenemez rüşvet, milyonlarca ton kağıt, dışa akan döviz, kağıdın daha da zamlanması yanında yüz binlerce ağacın kesilmesi demek. Dolayısıyla gazete, dergi, kitap basılamaması…

Hoş ne demişlerdi? Bize okuyandan zarar gelir. Çünkü okuyan düşünür, düşünen üretir, üreten cesur olur, cesur olan etkiler, etkilenen değiştirir.

Her neyde biz şu rant meselesine dönelim.

Minareyi çakan kılıfını hazırlar.

Müfredatı değiştirenler yeni ders kitaplarının yazımı için sistemi çoktan kurmuş, işe başlamış, belki ilk parti kitaplar basılmıştır bile.

Yazık…

Ey Milli Eğitim Bakanlığı hani bütçe kevgire dönmüştü. Hani bir kuruş para olmadığı için öğretmen ataması yapamıyordun. Madem yoktu da yeni müfredatın kitaplarını, materyallerini hangi parayla, nasıl temin edeceksin?

Ey hazine ve maliye bakanı hani emekliye verecek paran yoktu. Hani kamuda tasarruf adına gereksiz harcamaları kesecektin.

Ey çalışma ve sosyal güvenlik bakanı asgari ücret için kese boş diyordun.

Ey Milli Eğitim Bakanı al takke ver külah misali çıkmış bir de  arapça bilmeyen diyanet işleri başkanı, aylık 1.400.000 maaş alan Türk Hava Yolları Genel Müdürü yetiştiren sistemin modelini değiştiriyorum diyorsun.

Peki bu değişiklik neye, kime veya ne işe yarayacak?

Laf olsun torba dolsun değil mi?

Sadece laf olsun torba dolsun…

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 2 Yorum
  1. Yıldız SEVİM dedi ki:

    Bakanlığın adı,Millî Eğitim Bak.müfredat,maarif…Neden acaba.Bakanlık da MAARİF bak.olarak değişsin madem

    1. Yusuf İpekli dedi ki:

      Sayın Yıldız Sevim,
      Aynı kanıdayım. Güzelim Türkçemiz varken arapça, farsça neden?

      Herhalde özlem var, istek var, beklenti var.

      Olur mu?

      Olmaz. Ancak avuçlarını yalarlar.