Rahmetli babam seksenli yıllara doğru burnunun doğrusuna gider, ilk gençlik yıllarımızın başında olduğumuz için hiç birimizin sözünü dinlemezdi.
O yıllarda ülke kan gölüydü. Enflasyon yüzde iki yüz, gecelik faiz akıl almaz boyutta, devalüasyon boydan beş karış yukarıda idi. IMF’nin acı reçetesi çookkk acı, halk ümitsiz, halk perişandı.
Devleti (aşırı) sağcı ortaklarıyla birlikte sağcı demir bir el ve sonradan Çankaya’nın şişmanı olarak anılacak olan ton ton yönetiyor, faşist darbe adım adım üstümüze üstümüze geliyordu.
Bu kaotik ortamda eski celep olmasından kaynaklı olsa gerek babam traktör alıp satıyor, zaman zaman römorku, patozu, pulluğu değiştiriyor ancak bu alış verişlerden her seferinde zararlı çıkıyordu.
Nasıl becerdi bilmiyorum ama bir ara yüz otuz beşlik sıfır Massey Ferguson traktörü yedi yaşındaki traktöre düşünmekle kalmayıp at arabasına kadar indirdi.
Diyeceğim o değilde o ara bir köylümüzle ortaklık kurup yine sıfır km yeni bir yüz otuz beşlik Massey Ferguson almayı becerdi.
İyi de…
Ortak, traktör kullanmayı bilmezdi.
Ortaklık başladı.
Yapılan sözlü anlaşmaya göre traktörü babam sürecek, herkes kendi tarlasını ekip biçecek, ekim dikim, harman hasat işinde bizim römork, pulluk, kazayağı kullanılacak, mazot gideri ortak karşılanacaktı. Ancak babam ortağın da nadasını vs yapacak, bunun karşılığında herhangi bir ücret talep etmeyecekti.
Arazi aşağı yukarı aynı büyüklükteydi.
Bizim ailede tarım işçisi yedi kişi iken ortak üç kişiydi.
Daha ortaklık başlayalı bir ay bile olmamışken ortak, “Bu iş böyle gitmez. Araziyi ortak ekeceğiz, traktörü sen kullan, gider ortak olsun. Sen yedi kişi çalış, biz üç kişiyiz. Ürün yarı yarıya olsun…” demeye başlayınca ortalık da, ortaklık da karıştı.
Traktör örtmenin altında kala kaldı.
Ortaya köyün ileri gelenleri girdi ancak bir türlü sonuç alınamadı.
Al, almam.
Ver, vermem.
Sat, sattırmam.
Ortaklık…
Bu anekdotu niye yazdım?
Kimi ilgilendirir?
Kim hangi sonucu çıkarmalı?
Şu günlerde babam ile ortağı gibi bir birinin mota mot karşıtı olan, birinin ak dediğine ötekinin kara dediğini çok iyi bildiğimiz, mevcut hükümet ile iktidar alternatifi yapı arasında yumuşama, normalleşme adı altında gizli bir ortaklık oluşuyor.
Manzara babamın ortaklık yaptığı dönemden çok, hatta hiç farklı değil.
Hayat pahalı.
Emekçi aç.
Enflasyon çok yüksek.
Faizler el değil, yürek yakıyor.
Tarım da, hayvancılık da ölü.
Gayri meşru ilişkiler revaçta.
Aile içi katliamlar katlandı. Kadın cinayetleri rutinleşti.
İşsizlik yoğun.
Zengin daha zengin, fakir daha fakir…
İşte bu kaotik ortamın yaratıcısı kendine suç ortağı arıyor.
Normalleşme, yumuşama adı altında kurulacak ortaklığın sonu başından belli aslında.
Asıl suçlu, adım gibi eminim ki, “Haklısınız. Durum iyi değil. Düzlüğe çıkmak için düzelmemiz lazım. O zaman haydi sorumluluğa…” diyerek iktidar alternatifini mindere çağıracak.
Ortaklık teklif edecek.
Sonra da bizim ortak gibi arka planda kurguladığı planı devreye sokacak.
Çünkü o, amaç için her yolu araç olarak görmekte, kullanmakta.
Oysa bu ortaklığa hiç gerek de yok, ihtiyaç da…
Hani neydi, babamın sıfır traktörü var mıydı, vardı.
Peki, iktidar alternatifinin iktidar olmak için zemini hazır mı, evet.
Kadrosu var mı, pek tabi ki, var.
İşte Mansur Yavaş gibi halkın teveccühünü kazanmış, ezici üstünlükle seçim başarısı elde etmiş, herhangi bir şaibeye karışmamış, ailesiyle birlikte mazbut bir yaşam sürdüren, cumhuriyet ve değerleriyle sorunu olmayan / barışık, dört dönem boyunca elim titremeden, içime sine sine oy verdiğim, aklı başında bir cumhurbaşkanı adayı varken suça ortak olmak da neyin nesi ki…?
Tam da burada muhataplarına çağrım şu: “Ey, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosu, yanılıp yenilip fiili olmasa da acziyeti meşrulaştıracak herhangi bir ortaklığı, sorumluluğu aklından bile geçirme.
Babam gibi gizli bir oyuna gelme.
Unutma, biliyor musun bilmiyorum ama kafan gibi içinde karışık. Pusuda yatan onlarca canavar var.
O yüzden oyunu kur, sözünde dur.
Ortaklığı filan aklından geçirme, babam gibi kendine de bize de baldıran zehri içirme, olur mu?
Sonra bir üflüğe dolanır, çamurlara bulanırsın.”
Tamam tamam, anladık da, “traktör” dediniz, “traktöre ne oldu”?
Onu ne siz sorun efendim, ne ben söyleyeyim…