Sayın Milli Eği(ti)m Bakanı İstifa(de) Etmelisiniz…. – Yusuf İpekli Yazdı

Sayın Milli Eği(ti)m Bakanı İstifa(de) Etmelisiniz…. – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 10.08.2024 23:22
A+
A-

Sayın Milli Eği(ti)m Bakanı,

Mesleğimin kırkıncı yılındayım.

Onlarca milli eğitim bakanı gördüm, tanıdım.

Sayın deseniz Vehbi Dinçerler, Hüseyin Çelik ve zat-ı aliniz dışında inan olsun sayamam.

Niçin?

12 Eylül faşist askeri darbesinin  sonunda göreve gelen ve  mesleğimin ilk yıllarında bakanlık yapan Vehbi Dinçerler “takunya” ve “yasak” demekti.

O yıllarda öğretmenler bırakın meslek ile ilgili dernekleri köyünün güzelleştirme derneğine bile üye olamazdı. Her şeye rağmen örneğin köyünün derneğine üye olmak için başka işi gücü olmadığı anlaşılan MEB’den özel izin almak zorunda kalırdı.

Hüseyin Çelik, otoriterdi, dar kadro ile çalıştı, zira onun için Van her şeydi.

Gerisi…

Hem vallahi hem billahi sayamam…

Hayır hayır hafızam yorgun olduğu için değil.

Sizden önceki bakanların pek çoğunun icraatı olmadığını çok iyi bilirim de…

Sizi de bakan olduğunuz için değil müsteşar olduğunuz için hatırlarım…

Bugün mülga olan Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı deyince de, o makamdan onlarca kişi gelip geçmesine rağmen iki müsteşarı tanır, bilir; iki müsteşarı ayırt ederim.

Bunlar,

1. Bener Cordan

2. Yusuf Tekin

Neden?

Rahmetli Bener Cordan, oturduğunuz koltuğun yıllarca müsteşarlığını yaptı.

Bakanlığı bilirdi. Bakanlığa hakimdi. O da otoriter biriydi. Yüzü gülmezdi. Her ilde, her ilçede, hatta hatta her büyük okulda bir kulağı mutlaka olurdu.

Biri, birileri il, ilçe milli eğitim müdürü olmasına karşın onun güvendiği biri o ilde, o ilçede illaki görev alır, görev alan da görevini titizlikle yerine getirirdi.

Bu nedenle Bener Cordan, döneminin milli eğitim bakanı, il müdürü, ilçe müdürü, okul müdürü idi.

O her ilin, ilçenin, okulun yönetimine hakimdi.

Kolay mı?

Çok güç!

Çok güç, çünkü büyük güç lazım…

Gücü büyüktü.

Çünkü Karadenizliydi.

Çünkü siyaseten yelkenleri şişkindi.

Çünkü O, sadakati liyakatin önüne yerleştirirdi.

Güvendiği hemen her birey Karadenizliydi.

İlginç mi?

Değil!

Bence gayet doğal, gayet olağan…

Ne diyor bir Karadenizli…?

En pasifimiz Allah rahmet eylesin Mesut Yılmaz idi, O da ülkeyi beş yıl yönetti…

Helal olsun da…

Bener Cordan’ın akıbeti ne oldu?

Görev ihmalleri nedeniyle bir çok insan dava açtı, kazandı, tazminat hakkı elde etti. Hükümet Ecevit’in başbakanı olduğu koalisyon. O dönem bu tazminatlar kişiye rücu edildiği için kötü hastalığa tutuldu, kurtulamadı.

Anladım, sorularım şunlar.

Sayın Bakan Türkiye Cumhuriyetinin kaçıncı milli eğitim bakanısınız?

AKP’nin kaçıncı milli eğitim bakanısınız?

Kaç yıl müsteşarlık yaptınız?

Müsteşar olduğunuz dönemdeki en önemli icraatınız nedir?

O yıllarda kaç sefer müfredat değişikliği yaptınız? Bu değişikliklerden neden vazgeçtiniz? Bu çizdim oynamıyorum anlayışı kimlerin hayatını neden, nasıl etkiledi?

Müsteşar iken nasıl birden bire profesör oldunuz?

Ya, rektör olarak atanmanız?

Çok dile getirdiğiniz kul hakkı nerede?

Çok savunduğunuz tarikat ve cemaatler, kul hakkına ne diyor?

Geçelim de…

1. Üzerinizde kul hakkı var mı, yok mu?

2. Vicdanımız rahat mı?

3. Rahat uyuyor musunuz?

4. Geçmişte görevden aldığınız mahkeme kararıyla göreve geri dönen on binlerce okul müdürü, yüzlerce il, ilçe müdürü, bakanlık bürokratı rüyanıza giriyor mu?

5. Bunlar için tazminat, mükerrer ek ders vb devlete ödettiğiniz o kadar para umurunuzda mı?

6. Ya bir ucube olarak karşımızda duran öğretmenlik meslek kanunu.

7. Ya da Türkiye yüzyılı maarif modeli uygulamanız…

Sayın bakan,

Öğretmenler finanse edilmek değil itibar istiyor.

Öğretmenler her türlü zorlamana karşın laik eğitim konusunda taviz vermiyor.

Mülakatla seçtiğin öğretmenler bile halkçı, bilimden besleniyor, aklı ön planda tutmaya devam ediyor.

Çünkü onlar mevcut eğitim sisteminin dindar ve kindar nesil yetiştirme amacına rağmen biliyor ki, dindar ve kindar nesil yetiştirme arzun deist ve ateist nesil üretti, üretiyor, deist ve ateist nesil üretmeye devam edecek.

Çünkü bakanlık sayenizde inandığı gibi yaşama idealinden koptu, yaşadığı gibi inanır oldu.

Çünkü öğretmenler öğretmen akamesinin adından bile rahatsız.

Öte yandan her ile mantar gibi üniversite açtınız, yüz binler buralardan okuma yazma bilmeden, dört işlem becerisi edinemeden mezun oldu. Bu mezunlar şimdi ya üç harfli marketlerde eleman ya motokurye veya inşaat işçisi…

Belli ki, ÖMK ile kuracağınız Milli Eğitim Akademisinin işlevi de, akıbeti de hocasız açtığınız üniversitelerin akıbeti ile aynı olacak.

Oysa Atatürk’ün dediği gibi milletleri kurtaracak olanlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

Bu gerçeği görün artık.

Bu gerçeği görerek şucu / bucu, kadın / erkek, genç / yaşlı, uzman öğretmen / baş öğretmen, sözleşmeli / kadrolu demeden bütün öğretmenlerden istifade edin.

Yok istifade edemiyorsanız radikal olduğu kadar çok kutsal bir karar alın istifa edin.

İstifa(de) edin ki, eğitim de kurtulsun, eğitim sistemi, öğretmen, öğrenci de kurtulsun.

Gerçi istifa(de) etmek sizi aşan bir mesele ya olsun…

Biz yine de tarihi şahit tutalım ki, hani çok dile getirdiğiniz kul hakkından kurtulalım.

Nasıl sayın bakan, nasıl nasıl…

İnan olsun duymadım, ne dediniz, ne dediniz?

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.