Silahsız soy(g)un – Yusuf İpekli Yazdı

Silahsız soy(g)un – Yusuf İpekli Yazdı
Yayınlama: 28.07.2024 22:14
A+
A-

Silahsız soy(g)un olur mu, demeyin.

Olur olur, hem de bal gibi…

O zaman bıçak girer devreye.

Hani cahilim ya, yanlış anlattım galiba ya da anlatamadım.

Bu soy(g)un farklı.

Silah yok, bıçak yok, kan yok, kanlı yok. Aşk da…

Bu soy(g)un sessiz, bu soy(g)un sensiz.

Sakin!

Kendiliğinden, sokak ağzı ile tıkır tıkır…

Olur mu, hem de bal gibi…

Nasıl?

“Ateşle bir milyon dolar!” diyerek.

Can alıcı soru şu…

Öyleyse bu soru bir büyük şehrin küçük bir varoşunda, çelimsiz bir torbacı tarafından hesapsız kitapsız pat diye sorulmuş olmalı.

Yapma be dostum, şimdi okuduğuma, şimdi yazdığıma, şimdi anladığıma, fikir yürüttüğüme, şimdi kendi kendime ödev verdiğime canı gönülden bir kere daha üzüldüm.

Ellerim yandı!

Dönelim mi konuya, dönelim…

Hay Allah unuttum, neydi başlık?

Soy(g)un!

Ana unsur ihale…

İyi de kanun var, nizam var, hak var, hukuk var…

Bütün bunlar yok mu?

Var!

İkna et zaman.

Peki!

“Olacak ya bir gün meclisin oldukça işlek bir kapısı bozulur.

Tamir şart.

Meclisin kadrolu tamircisi izinli bile değilken kapı, pardon ihale açılır.

Şartname mükemmel. Kamu ihale kurulu izinleri tamam. Üstelik ihale komisyonu bile kurulu, belli.

Teklifler gelir.

Birinci teklif açılır. Bedel beş bin lira. Rakam uygun, cuk!

Derken ikinci, üçüncü…

Olmadı son teklif.

Zarf itina ile incelenir. Her şey usulüne uygun. Şekli şartlar tamam.

Zarf açılır.

Rakam şaşırtıcı.

Tam yirmi bin lira.

Komisyon başkanı teklif sahibini içeri alıp sorar.

İlk teklif beş bin lira iken sen nasıl olurda dört katı, yirmi bin liralık teklif verirsin?

Teklif sahibi kollarını yana açar, gerinir, esner, derin bir nefes alıp cevap verir.

“Efendim! Yirmi binin beş bini senin, beş bini benim, beş bini beyefendiye…”

“Eee, kalan beş bin…”

“İlk teklifi veren gardaşımızın… Çünkü kapıyı ona yaptıracağım… Çünkü ondan daha iyi bir usta yok!”

İhale sonuçlanır.

Çanlar çalar.

Kimin için mi?

Elbette yirmi bin lira teklif veren için.

Herkes hakkını alır, kusura bakma amma ortada senin benim gibi saflar, fosiller kalır.”

Sonuç.

Emekliye iki kuruş vermezsin, bu gidişle inşallah yüzde yirmiyi bile görmezsin…

Ne yani olmaz mı?

Olur olur hem de bal gibi olur, inan olsun hesap yerini bulur…

Yani!

Yanisi şu, “Keser döner sap döner, gün gelir, ampül kendiliğinden söner…”

Sahi mi?

Emin değilim ya, belki be dostum, bel ki…

  • YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

1964 yılında Ankara İli Kalecik İlçesinde doğdu. Çiftçi bir ailenin çocuğu. 1985 yılında mesleğe ilkokul öğretmeni olarak başladı. Türkçe öğretmeni oldu. 20 yıl okul müdürlüğü yaptı. 35 yıl emek verdikten sonra emekli oldu. Özel eğitim alanında 3 yıl müdür olarak özel sektörde çalıştı. Halen özel eğitim öğretmeni olarak görev yapıyor. Makale, inceleme ve araştırmaları Öğretmen Dünyası, ABECE, Eğitim Yaşam, Çağdaş Eğitim dergilerinde yayımlandı. Kalecik Gazetesinde 10 yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen HANHANA isimli kültür ve sanat dergisinin editörüdür. Şiirlerini, 1. Çığlığa çağrı 2. Sensiz akşamların yorgun geceleri 3. Gökyüzüne kafa tutan sağanak; AB projesiyle gittiği Avrupa izlenimlerini, "Okulumuz Avrupa" da isimiyle kitaplaştırdı. Basıma hazır kitap taslakları mevcut. Evli, 2 çocuğu, 3 torunu var.