Siyasetin Sazan Sarmalı – Melih Demirel Yazdı

Siyasetin Sazan Sarmalı – Melih Demirel Yazdı
Yayınlama: 26.12.2025 16:31
A+
A-

Siyasette en tehlikeli tuzak, rakiplerin kurduğu değil; en yakındakilerin alkışlarla ördüğü tuzaktır. Çünkü dışarıdan gelen tehdit uyarır, refleks geliştirir. Ama içerden gelen telkin, insanı kör eder. İşte siyaset dediğimiz alan, tam da bu noktada bir sazan sarmalına dönüşür.

Bu sarmal; gerçeklerin filtresiz aktarılmadığı, eleştirinin “ihanet”, uyarının “bozgunculuk” sayıldığı, her sözün alkışla yıkanıp liderin önüne steril bir başarı masalı olarak konulduğu bir düzenektir. O düzeneğin merkezinde ise çoğu zaman niyeti iyi ama çevresi kötü bir figür bulunur. Yanındakilerin onu koruduklarını sanılsa da, aslında maksat ‘’hakikatten’’ izole edilmektir.

Siyasette bazı yenilgiler sandıkta yaşanmaz. Asıl yenilgi, yanı başında konuşanların susmasıyla başlar. Tehlike, karşı cepheden değil, masanın öbür ucundaki gülümsemeden gelir. Dalkavukluk, siyasetçinin kulağına bal damlatırken, ayağının altındaki zemini oyup durur. Ve bir gün, o alkışların üstüne basarak yürüdüğünü sanan figür, kendini boşlukta bulur.

Bunun örnekleri için yüzeysel bir zihin fırtınası yeterlidir. Gerçekleri söyleyenler uzaklaştırılır, uyaranlar “moral bozuyor” diye susturulur, üretenler fazla potansiyelli görülerek ekarte edilir, eleştirenler ise “zamansız” ilan edilir. Geriye kalanlar ise sadece duymak istenileni söyleyenlerdir. Böylece siyaset, fikirle değil yankıyla yönetilmeye başlanır. Yankı büyüdükçe hakikat küçülüp, yok olur.

Sazan sarmalının en sinsi yanı şudur: İçindekiler, dışarıdan bakıldığında hâlâ güçlü görünür. Toplantılar yapılır, bildiriler yayınlanır, umut cümleleri kurulur. Ama içeride artık kimse gerçeği söylemez, söyleyemez. Çünkü gerçeğin bedeli vardır; koltuk kaybettirir, konfor bozar, alkışı keser. Dalkavuklar ise tam bu noktada devreye girer. Onlar risk almaz, sorumluluk üstlenmez, sadece yenilginin  üstünü süslerler. Vizyonları olmadığı gibi tam olarak misyonları da budur.

Bir siyasetçinin en büyük hatası yanlış karar vermesi değildir. En büyük hatası, yanlış kararın yanlış olduğunu söyleyecek kimseyi etrafında bırakmamasıdır. İşte o an, sazan sarmalı tamamlanır. Artık her hamle “doğru”, her sonuç “başarı”, her kayıp “dış mihrak”tır. Hesap veren yoktur, yüzleşen yoktur.

Bu sarmaldan çıkışın tek yolu vardır: Alkışı kısmak, aynayı büyütmek. Ama bunu yapmak cesaret ister. Çünkü aynaya bakmak, çevrendekilerin yüzünü değil, kendi hatanı görmeni sağlar. Ne var ki siyaset, çoğu zaman bu cesareti değil; bu cesareti bastıracak kalabalıkları seçer.

Sonunda geriye şu kalır: Bir figür, bir dönem, bir umut… Ve etrafında hâlâ konuşan ama artık kimseyi ikna edemeyen bir çevre. Balık çoktan kaçmıştır, sarmal ise  hâlâ dönmektedir.

Ve siyaset, yine aynı soruyla baş başadır:

Kim kandırıldı, kim sustu, kim susturdu?

Gelelim dipnota;

O sarmalı al aşağı etmek yine liyakat ehlinin boynunun borcudur. Endişe ve umutsuzluğa mahal yok diyelim…

Ve parti büyüğümüz, ağabeyim Düzgün Düzgün’ün masaya yumruğunu vurarak sürekli yinelediği bir sözle bitireyim;

‘’Vizyon, Vizyon, Vizyon! ‘’

 

Siyasetçi, İktisatçı ve Köşe Yazarı