Türk İşi Das Kapital – Melih Demirel Yazdı

Türk İşi Das Kapital – Melih Demirel Yazdı
Yayınlama: 24.12.2025 16:18
A+
A-

Bizde kapitalizm kitaplardan öğrenilmez; pazardan, ihaleden, imar planından, ihale öncesi dua, ihale sonrası paye dağıtımından öğrenilir. Marx’ın Das Kapital’i, artı-değeri anlatır; Türk işi Das Kapital ise artı-değerin kime ait olacağının önceden belirlendiği bir düzeni tarif eder. Emek vardır ama hakkı yoktur. Sermaye vardır ama riski yoktur. Devlete gelirsek… Elbet onu da yazacağız.

İktidar cephesinden bakınca tablo nettir: “Büyüyoruz” denir, kimin büyüdüğü aşikardır. Rakamlar havada uçar, sokağın durumu ortadadır. Enflasyon bir istatistik, yoksulluk bir kader gibi sunulur. İhaleciler  dünya hayatını kurtarırken, çalışan sabırlı olmaya çağrılır. Sabır, bu ülkede en çok tavsiye edilen ama en az karşılığı olan erdemdir. Çünkü sabreden hep aşağıdadır, sabrettirenler ise hep yukarıda.

Muhalefet cephesine dönünce tablo değişir sanmayın. Sözler serttir, eylemler yumuşak. İktidara itiraz yüksek seslidir ama sisteme dokunmaz. Çünkü sistemle kavga etmek cesaret ister, iktidarla kuru  kavga hali   ise her zaman  alkış alır. Seçim meydanlarında yoksulluk anlatılır, seçim sonrası lüks normalleşir. Halk adına konuşulur ama halkla birlikte düşünülmez. Sistemin uygulayıcısı iktidarların ürettiği düzen, muhalefetin konfor alanı olur, çünkü bir parçasıdır. Birinin yönettiği, diğerinin alıştırıp normalleşerek yumuşattığı  bir çarktır bu.

Türk işi Das Kapital’de devlet, hakem değildir; oyuncudur. Sermayenin önünü açar, emeğin yolu ise daralır. Vergi adaleti masaldır; vergi yükü sabittir ama adresi bellidir. Maaşlı kesimden kesilir, büyükten “teşvik” diye vazgeçilir. Çalışan bordroda boğulur, sermaye bilanço makyajıyla ferahlar. Sosyal devlet denir ama sosyal olan sadece söylemdir.

Bu sistemde ideolojiler vitrin süsüdür. Sağ, sol, merkez; hepsi aynı kasadan alışveriş yapar. Farklı konuşur, benzer yaşarlar. Halkın sofrası küçülürken, siyasetçinin masası genişler. Kriz olur, bedel yine emekten çıkar. Kriz biter, kazanç yine sermayeye yazılır. Bu bir tesadüf değil, bu düzenin matematiğidir.

Marx, kapitalizmin mezar kazıcılarını işçi sınıfı olarak tarif etmişti. Türk işi Das Kapital’de mezar kazıcılığı bile taşerona verilmiştir. Emek bölünmüş, örgütlülük parçalanmış, itiraz kriminalize edilmiştir. Kalan tek şey, “şükür” ile “umut” arasında sıkışmış bir hayattır.

Sonuç mu? Bu ülkede sorun sadece iktidar yada  muhalefet değildir. Aslında sorunun bütünü siyaside değildir. Sorun, adaletsizliği normalleştiren, yoksulluğu yöneten, zenginliği kutsayan sistemin ta kendisidir. Ve o sistem değişmeden, isimler değişir; düzen değişmez.

Türk işi Das Kapital’in özeti şudur:

Emek çoktur, adalet azdır.

Söz boldur, cesaret kıttır.

Ve bedeli her zaman aynı kesim öder.

Ve kimse kendini kandırmasın: Bu mesele bir isim meselesi değildir. Ne tabelalar değişince düzelir, ne de iktidar el değiştirince kendiliğinden çözülür. Çünkü sorun, kişilerin niyetlerinden çok daha derinde; sorunun adı sistemdir. Ancak asıl karanlık olan da burasıdır. Bu sistemi değiştirecek irade, bu düzenin içinde yükselmişlerden beklenemez. Çarktan beslenenin çarkı kırması tarihte nadirdir. Bu yüzden umudu diri tutmak erdemdir ama gerçekçi olmak zorunluluktur. Türk işi Das Kapital’in en acı tarafı da budur: Herkes değişimden söz eder, ama kimse düzeni gerçekten değiştirmeye niyet etmez. Ve biz, aynı oyunun yeni perdesini izlerken, sahne arkasının hiç değişmediğini öğrendik.

Umut mu?

Umut fakirin ekmeği. Afiyet olsun…

Siyasetçi, İktisatçı ve Köşe Yazarı