Yerel seçim bitti ve gündeme yeni anayasa ya da büyüleyici adıyla sivil anayasa geldi. Askeri darbe karşıtlığı aldatmacasıyla gerçekleştirilen siyasi iktidarın sivil darbesi, şimdi kendisinin anayasasını yapmak üzere yol almaya devam ediyor. Zaten anayasaya da, yasalara da uymayanlar, yeni anayasa yapsalar ne olur, yapmasalar ne olur?
28 Şubat 2022 tarihinde sahte umut olarak ortaya çıkarılan Altılı Ganyan, hazırladıkları ortak bildirgede 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’na sarılmıştı. Teşkilatı Esasiye Kanunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmek üzere çıkarılmış, olağanüstü dönemin yasasıdır. Bu yasada cumhuriyet ve Türk milleti ifadeleri yoktu. 1921 yılında Osmanlı vilayet düzeni geçerli olduğu için Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda üniter bir ulus devlet yasası yoktu ve yerel özerklik tanımlanmıştı. Devletin dini, İslam’dır yazmaktadır. Savaş halinin olağanüstü koşulları gereği yasama, yargı ve yürütme erklerini Büyük Millet Meclisi kullanmaktadır, yani kuvvetler ayrılığı ilkesi bulunmamaktadır.
Altılı Ganyan’ın ortak bildirgesinde “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir” ifadesi emperyalizmin dayatmasıdır ve tuzaklarla doludur. Ülkemizin gördüğü en demokratik, en özgürlükçü anayasa olan 1961 Anayasası’na dar kalıp diyerek, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na sarılmak emperyalist emelleri çağrıştırmaktadır. 27 Mayıs 1960 sonrasında yapılan 1961 Anayasası için darbe anayasası demek, dar kalıp demek gerçekleri bilmemek olduğu gibi, olaylara emperyalizmin gözlüğünden bakmaktır.
27 Mayıs 1960, şüphesiz ki bir askeri harekâttır ancak ülkemize kazandırdıklarıyla darbe değil, bir devrim olduğu kanıtlanmıştır. Üstelik 27 Mayıs 1960 İhtilali, iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin yaptığı sivil darbeyi ortadan kaldırmak için gerçekleştirilmiştir.
Şimdi AKP ve destekçileri de 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu referans alarak, yeni sivil anayasa yapmak için kollarını sıvamıştır. 12 Eylül 2010 halk oylaması ile yargıyı ele geçiren siyasi iktidar, 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla da mühürsüz oylarla rejimi değiştirmiştir. Şimdi sıra sivil anayasa yapımına gelmiştir; hukuksuzluğa tam yol verecek, ileri faşizme gidecek, kayıtsız şartsız itaat edecek bir süslemeyle ortaya sunulacaktır. Tek bir kişide toplanan sınırsız güç, ileri demokrasinin sivil anayasası olarak pazarlanacaktır.
1982 Anayasa’sının %70’i AKP iktidarı tarafından değiştirildiği halde, sivil anayasa ısrarının ardında yatan asıl amaç, 29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilanından öç almak, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini yıkmak ve ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ortadan kaldırmaktır. Sonuçta Türkiye’yi, Türklerin ülkesi olmaktan çıkarmaktır. Tayyip Erdoğan “milletin çeşitliliğini yansıtan bir anayasa” yapacaklarını söylemektedir ama anayasa milletin çeşitliliğini değil, bütünlüğünü yansıtır. Üstelik laik ve demokratik cumhuriyetimizin temelleri değişmeden, milletin çeşitliliğine dayanan anayasa yapılamaz. Yapılan sivil anayasa değil, yıllardır yaptıkları sivil darbeye yenisini eklemektir.
Müdafaa-i Hukuk’tan, Kuvayı Milliye’den, Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan, Halk Fırkası’ndan gelen Cumhuriyet Halk Partisi, anayasayı ve yasaları tanımayan, hukuku ayaklar altına alan, ülkemizin sömürülmesine göz yuman, her türlü yolsuzluk ve talana bulaşan siyasi iktidar ile, yeni anayasa konusunda ne görüşecektir? Bu siyasi iktidarın yeni anayasa yapma yetkisi de yoktur, yeni öğretim programı (müfredat) yapma yetkisi de yoktur. Bunun önlenmesi için yurtsever siyasi partilerin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin tek ses olarak bu mücadeleye katkı vermeleri toplumsal bir zorunluluktur.
Azim ve Karar
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: