Kitlesel Alzheimer – Melih Demirel Yazdı

Kitlesel Alzheimer – Melih Demirel Yazdı
Yayınlama: 07.03.2025 18:20
A+
A-

Bu hafta bir kitap okudum. Efsane 68 kuşağını anlatan, usta kalem Sayın Öner Yağcı’nın kaleme aldığı, ‘’ 68 Kuşağı Doğuş ve Arayış’’  68 kuşağını anlatan onlarca kitap okusam da, dönemin acı yaşanmışlıkları, kırılmaları, gencecik insanların bugüne mukayese ile toplumsal bilinç seviyesi hep odağımda olmuştur. Öner hocanın kitabını okurken de aynı hissiyatı tekrar tekrar yaşadım. Üzüldüm de haliyle, daha önce okumadığıma ve yine yaşanmışlıklara, bir de hiç yaşanamayacak olan hayatlara… Gencecik fidanlara…

2025’in Türkiye’sin de, otuzlarının başında biri olarak,  hep 25 inde kalacak olan ağabeylerimin ardından uzun uzun düşündüm bugüne bakarak. Türkiye’de 68 kuşağı gibi bir bilinç nasıl çıkmış diye…
Bozuk düzene sonu dar ağaçlarıyla biten başkaldırışlar, her ne kadar okusak izlesek de, yaşamadığımız için hala ütopik geliyor. Bu bilinçte bir gençlik hareketi gerçekten Türkiye’de mi olmuş demekten de alıkoyamıyorum kendimi. Sadece 68 kuşağı da değil tabi, ardından gelen kuşaklarında toplum ve siyasi bilinci çok fazlaydı ülkemizde. Çok acı şeyler yaşandı tabi ki bir daha yaşanmasın utançla sınanmayalım ama kastım da bir isyan değil ‘’BİLİNÇ’’… Daha yakın bir tarihe gelelim kişisel bir eyleme, herkes net hatırlar Ecevit’in önüne atılan yazarkasayı. Düşünebiliyor musunuz? Bu ülkede bir başbakanın önüne yazarkasa atıldı. Defalarca o görüntüyü izlesem de bugünün Türkiye’sinden idrak etmem zor oluyor. Burada da kastım herhangi bir eylem değil, ‘’BİLİNÇ’’…  Yine o  yıllarda Ankara Siteler esnafının yaptığı yürüyüş, daha yakın tarihte Tekel İşçileri Eylemi, Gezi vs.vs… Bugünden bakınca sanki bu olaylar Türkiye’de olmamış gibi…

Dedim ya herhangi bir Vandalizm veya bir eyleme vurgu yapmıyorum. Özne ; ‘’Toplumsal Bilinç’’

Gelelim bu günlere… Gündemin bırakın günden güne, saatten saate değiştiği, at izinin it izine karıştığı bir acayip günlere… Bu yazıyı kaleme alırken düşündüm, acaba yıllar içinde bu memleketin yediğine içtiğine bir şey mi katıyorlar da her bir şeyi çabucak unutuyoruz diye. Düşünürken tarım politikaları aklıma geldi cevap olarak ama, o konu uzun mevzu detay ister… Sahi ne oldu bu topluma, ne oldu ki böyle bir boş vermişlik hasıl oldu. Ne oldu ki her şeyi kabul eder, bağrına taş basar hale geldi. Ne oldu da atasözlerinde dürüstlüğü gelecek nesillere sürekli öğütleyen toplum, kendisine kim söylerse söylesin yalanları yer yutar hale geldi. Komşusu aç iken tok uyumayan toplum, ne oldu da aç komşunun intihar haberine alışır oldu. Sorular böyle uzuyor da uzuyor, cevap çok olsa da  gerçekleri duymak işte o çok can sıkıyor… Bazen düşünmüyor da değilim aslında birisi bizi bir simülasyona attı da burada mı kaldık diye…  Yoksa bu vurdum duymazlık niye?…  Sınırımız yok artık. Her şeye alıştık, alıştırıldık veya sindirildik…

Hatırlar mısınız bir sokak röportajında, kıymetli bir akademisyen birkaç yıl evvel tam isabet yapmıştı tanıyı ; ‘’Sosyal Çürüme’’ diye. Ne kadar haklıydı değil mi?

Bende bugün, o zaman yapılan tanının yanına bir parantez açayım… Bence, Kitlesel olarak bir ‘’Alzheimer’’ a yakalanmış olabiliriz. Şifa versin yaradan… Zira iş oraya kaldı gibi.

Kalemin  mesaisinin bugünlük sonuna gelirken, sizlere büyük usta Nazım’ın bir şiirini bırakıyorum…

Ellerinize ve Yalana Dair

Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını
haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.

Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah benim insanlarım,
Yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.

İnsanlar, ah benim insanlarım, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız.
Elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah benim insanlarım,
Uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın.
İnsanlarım, ah benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rötatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
Beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa,
Ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı, ses yalan söylüyorsa, söz yalan söylüyorsa,
Ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa,  elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgan saltanatı,
bu zulüm bitmesin diyedir…

1994 Ankara doğumlu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Maliye bölümü mezunu. Evli, bir kız çocuğu babası.