Mefkure sözcüğü Ziya Gökalp tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.Fikir kelimesi ile aynı kökten türemiştir.Fikir,düşünce ve görüş anlamı taşırken,Mefkure gerçekleştirilmek istenen Amaç,Hedef demektir.Ayrıca ülkü,erek,maksat ve dava gibi eş ve yakın anlamlı kelimeler de kullanılabilir.Düşünmek,bir yargıya ulaşmak için bilgileri incelemek,bağlantılardan yararlanarak Fikir üretmektir. Düşünme sırasında İlahi Yaradanın bahşettiği Akıl,Mantık,sağduyu ve yaratıcı yorum ile,Zihinde Amacı/Mefkureyi göz önüne getirmek,hayal kurmak,sezmek ve karar haline getirmektir.Düşüncenin temeli,yaşanan olaylara anlam yüklemek,yargıda bulunmak,kavramak,tanımlamak,açıklamak ve karşılaştırmaktır.
M.Ö.dördüncü yüzyılda yaşayan iki ünlü Filozof Platon ve Aristoteles de,
yaşamın amacının/mefkuresinin;erdemli yaşamak olduğunu,adalet,asalet ve cesaretin de,en önemli erdemler arasında yer aldığını söylerler. 19.yüzyıl Filozoflarından Kierkegaard; yaşamdaki asıl sorunun,uğruna öleceğimiz ve yaşayacağımız amacın/mefkurenin ne olduğunu bulmak ve bilmek olduğunu söyler.
Ziya Gökalp;felakete uğrayan toplulukların fertleri artık kendilerini değil,daha ziyade topluluklarını düşünürler.İşte bu ortak duyguya mefkure denir.Buhranlı/Kriz zamanlarında da,mefkure doğar.Sonra Taazzuv (Teşkilatlanma,organize olma) oluşur,diyor. Ziya Gökalp soruyor,bir topluluk da mefkure nasıl doğar? Mefkure,inanç ile doğar,inancın kaynağı da,Allah’tır.Allah’a inancı sağlayacak tek araç vardır.O araç Kur’an dır.
Kişi mefkure sahibi olmaz,topluluk kişiyi mefkure sahibi kılar.Dedikten Sonra;Hazreti Adem’den,Hazreti Muhammed’e kadar,önce kurucular oluştu,sonra topluluklar ve toplulukların düşünce merkezide,onlara düşünce ve mefkure oluşturdu.İcaz (az sözle çok şey anlatma sanatı),mefkurenin Cemal(İlahi Güzellik) sıfatıdır.Teyit (Doğrulaması) da,Celal (Güzelliğin aşkınlığı) sıfatıdır,diyor.Yani özet olarak,az ve veciz söz,mefkurenin ilahi güzellik sıfatıdır,bunun doğrulaması da,güzelliğinen aşkın sıfatıdır,diyor.
Meta Fizikçilere göre ise,mefkure,öbür aleme ait bir gerçekliktir.Profesör Şahin Filiz,
mefkureler,toplumların galeyanı ve coşkulu çağlarda ortaya çıkar diyerek,Fransız İhtilalini örnek olarak gösterir.Ziya Gökalp’e göre,insanların bu heyecanlı anlarda yaşadıkları,tatlı mutluluğa mefkure denir.Bu durumda mefkure,bunalım,kriz zamanlarında,sevinç ve mutluluk içinde yaşanan toplum hayatı olmaktadır.Bu Felsefi tartışmayı ve mefkureye ilişkin değerlendirmeyi,Ziya Gökalp,Türklerde Altın Işık kavramına kadar getirir.Eski Türkler mefkurenin nasıl olduğunu ve ne işler gördüğünü sezmişler.Zira büyük Krizlerin doğurduğu galeyan dolu zamanlara Aşk Çağı derlerdi.Aşk gecesi gökten yere bir Nur sütunu,yani Altın Işık inerdi,işte bu Altın Işık Mefkure idi.Altın ışık hangi insana,hangi varlığa dokunursa,onu Kutlu (Mukaddes,en yüksek değerli) kılıyordu.Türkler çoğunlukla Altın Işık Soyundan
olduğunu kabul ederlerdi, diyor.Eski Filozoflar genellikle,mefkure ile gerçekliği,birbirinin zıddı,çeliştiği gibi görürlerdi.Bir şey mefkure ise,gerçeklik olmaz.Şayet gerçeklik ise,mefkure olmaz görüşünde idiler. Ziya Gökalp ise,mefkure doğduğu zaman canlı bir gerçeklik,hakiki bir hayat halindedir.Mefkurenin doğduğu yer ve zaman kendiliğinden oluşan bir Milli Bayramın zemini olur,diyor.Tasavvufi olarak Mefkure;İman ve ideal birliği diyebileceğimiz
mefkure anlayışı,Milleti oluşturan fertlerin ortak heyecanlar etrafında bir araya gelmesidir. Ahmed Yesevi mefkure için;halkı,şeriat ve tarikat çerçevesinde belli bir eğitimle uzak ufuklara yönlendirmiş,onlara yön ve yol göstermiştir.Dervişve Halifelerini Anadoluya göndererek,inandığı idealleri hayata geçirmeye ve kalplerin fethi için uğraş vermişlerdir.
Müslümanların mefkuresi,İslamdır.Ömer Seyfettin bunu şöyle açıklıyor; Müslümanın yegane mefkuresi,Allah’tan başka kimseye secde etmemek,kula kul olmamaktır. İslam zaten Allah’ın Uluhiyetini kabul edip,boyun eğmek ve itaat etmek anlamındadır.Ömer Seyfettin ayrıca,mefkuresi olmayan bir Millet ölmüş demektir.Milli Mefkuresi olmayan millet,bir hayvan sürüsünden başka bir şey değildir.Felaket ve mağlubiyet zamanlarında,gaflet uykusuna dalmış Millet birden uyanır.Bütün fertleri bir Emel (Amaç) etrafında toplanırlar ve hepsinin kalbi aynı heyecan ile çarpar.İşte bu genel ve mukaddes (kutsal,İlahi) heyecandan Milli Mefkure doğar,diyor.Atatürk;büyüklük odur ki,hiç kimseye iltifat etmeyeceksin,hiç kimseyi aldatmayacaksın,memleket için hakiki Mefkure ne ise,onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.! Efendiler Milletimizin hedefi,Milletimizin mefkuresi; bütün Dünyada tam anlamıyla uygar bir sosyal toplum olmaktır (30 Ağustos 1924).Türkiye Cumhuriyetinin en büyük mefkuresi,en medeni,en müreffeh (en gönençli) Millet olarak varlığımızı yükseltmektir.
Atatürk,Kurtuluş Savaşı sırasında,savaşın kazanılması durumunda,nasıl bir Vatan kuracağını da,düşünmüştür.Zira Atatürk sadece bir Asker değildi. O,aynı zamanda kurtarılacak Vatanın,ileri bir uygarlık seviyesine ulaşmasını,Monarşinin,Teokrasinin ve Feodalizmin yıkılmasını mefkure kabul eden devrimci bir Siyaset ve Devlet Adamıydı.
Atatürk’ün en önemli temel Mefkuresi;Cumhuriyetçilik,Milliyetçilik,Halkçılık,Devletçilik,
Laiklik,Devrimcilik ve Tam Bağımsızlıktır.
Mefkure,Fikir,Düşünce üretme yeteneği,Yaradanın çalışan ve gayret gösteren insana bahşettiği Kutsal bir güçtür.
Kutsal güç ve heyecan ile Atatürk’ün öngördüğü, Milli Mefkuremizin gerçekleşmesinde,
Tanrı hepimizin yardımcısı olsun.!