Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli – Hatice Topçu Yazdı

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli – Hatice Topçu Yazdı
Yayınlama: 04.05.2024 20:54
A+
A-

Değerli okurlar, daha önce Medya Siyaset grubu haber sayfasında “Eğitimin Geleceğini Düşünmek” başlıklı beş makaleden oluşan bir yazı dizim yayımlandı. Yazı dizimde durum tespiti yapmış, içinde bulunduğumuz çağın erişi düzeyi ile aramızdaki farkları ortaya koymaya çalışmış ve 50 yıl sonra eğitim sistemlerinin nerede olacağına dair öngörülerimi aktarmaya çalışmıştım.

Belirtilen yazı dizimde eğitim işlevlerine değinerek, eğitimin iki işlevinden söz etmiştim. Bunlar (1) Toplumsal kalınmayı sağlayabilecek nitelikte ve nicelikte insan yetiştirmek, (2) Bireyin potansiyelinin doğru tespiti ve potansiyeli doğrultusunda yönlendirilmesi idi.

Yine eğitim politikalarının oluşturulmasında her milletin geçmişten geleceğe taşıdığı felsefesinin geliştirilebilir yönlerinin korunması, köhnemiş ve işlevselliğini yitirmiş olanların ayıklanmasının gerektiğine değinmiştim.

Elbette eğitim politikalarının belirlenmesinde her millettin dili, dini, soyu, tarihi ve gönlü bir insanlardan oluşmasının getirdiği bir kültürü olduğundan yani dünümüzü bugüne, bu günümüzü geleceğe taşıyan ortak bir kimliğimizin olduğuna vurgu yapmış ve bizi biz yapan değerlerimizi, bizi güçlü kılan özelliklerimizi yani kültürümüzü dışarda bırakmamın kendimizi yok saymak olacağından söz etmiştim ve bütün bunların yanında gerçeğe, somuta ihtiyacımız olduğundan söz etmiştim. Yani akıl ve bilime ihtiyacımız olduğundan! Çünkü akıl ve bilim içinde bulunulan çağın erişi düzeyini işe katan anlayışların eğitim politikalarıyla bütünleşmesini sağlar.

Eğitim felsefesinin sorusunun ise,“Nasıl bir insan yetiştirmek istiyorum?” sorusu olduğunu belirtmiştim. Bütün bunları tekrar köşeme taşıma sebebime gelince belli ki Milli Eğitim Bakanlığı nasıl bir insan yetiştirmek istediğine karar vermiş ve yeni bir maarif modeli oluşturmuş. Adı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli.”

Cumhuriyetimizin 100. Yılını geride bıraktık ve 101. Yılının içindeyiz. Dolayısıyla tarihimiz için bu denli önemli olan bir takvimin yerine neden “Türkiye Yüzyılı” denildiğine dair de köşemde düşüncelerimi belirtmiştim. Dolayısıyla adı üstünde yeni modelin adı nasıl bir insan yetiştirilmek istendiğini karşılıyor.

Müfredat ile ilgili söylenecek çok şey var ama ben sözü fazla uzatmayacağım. Model reel ve gerçek olmaktan çok uzak yani bilimsel değil.

AKP döneminin dördüncü müfredat değişikliği ile karşı karşıyayız. Yine AKP döneminin eğitim sisteminde yaptığı değişiklikler o kadar çok ki eminim kendileri dahi sayma konusunda sorun yaşıyorlardır. Benim eğitim sistemi ile ilgili sayabildiğim değişiklik sayısı on sekiz.

Bu noktada soru şu; bu denli sistem ve müfredat değişikliğinin varacağı yer neresidir?

Sistemsizlik!

Neden mi? Çünkü sistemler aksayan yönlerinin revize edilmesiyle geliştirilerek ilerler. Gelişmiş ekonomilerin sistemlerine baktığınızda bunu çok açık ve net olarak görebilmek mümkündür. Örneğin Almanya mesleki eğitim sisteminde dünyada model alınan bir ülke ve uzun yıllardır sistemini küçük revizyonlarla muhafaza etmektedir.

Bu denli sistem değişikliği ve müfredat değişikliği ile halen sistemi ve müfredatı istedikleri noktaya getirememiş olacaklar ki dördüncü müfredat değişikliği ihtiyacı duymuşlar. Hepsinden gülünç olanı da değişikliği bir haftalığına kamuoyu ile paylaşarak eleştiri ve görüşleri alma görüntüsü. Gülünç diyorum çünkü müfredat düzenlemesi 3 bin 500 sayfa!

Peki ya öncesi?

Asıl soru bu bence. Çünkü yeni müfredatı hazırlayanların kim/kimler olduğunu kimse bilmiyor. Eğitimin hangi paydaşları sürecin içerisinde yar aldı örneğin. Üniversiteler mi, eğitim sendikaları mı, tüm okul tür ve kademe öğretmenleri mi, hangileri? Kaldı ki üniversiteler (eğitim fakülteleri) müfredatları uygulayacak öğretmenleri yetiştirmektedir.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre kendilerine görüş sorulmamış. Öyleyse hazırlanan taslağı paylaşarak görüş almak düzenlemeyi meşrulaştırma adımından öteye gidemeyecektir ve bu konudaki tartışmalar sürecektir.

Peki bu müfredatla yetişen çocuk ve gençlerimizle ülkemiz nereye gidebilecektir?

Eğitim Felsefesi olarak eski ve köhnemiş olanı ayıklayarak yerine çağcıl olanı koymak, yaşadığı toplumun dokusunu, kültürünü işin içine katmak yerine ideolojisini dayatmak, özetle laik ve bilimsel olmaktan uzak bir yapıyı birçoğumuzun anlamını dahi bilmediğimiz sözlerle süsleyip önümüze koymak ülkemizin çağından koparılması anlamı taşımaktadır.

‘Eğitimin Geleceğini Düşünmek’ yazı dizimde 50 yıl sonrasını öngörmeye çalışmıştım. Bunun için geriye bakmıştım elbette. Ancak o gerinin müfredat olarak allanıp pullanıp sunulacağını aklıma getirmemiştim. Getiremezdim çünkü zaman hep ileriye akar… Gerisi bilinç oluşturma, ders çıkarma alanıdır. Geriden elde edilen öğrenmeler üzerine yenilerini koyarak ilerlemek ve gelişmek mümkündür.

Rize’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Rize’de tamamladı. Lisans eğitimini işletme alanında, yüksek lisans eğitimini; Eğitim Bilimleri, Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Yönetimi ve Politikaları Ana Bilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Teftiş Doktora Programına devam etti. Eğitim iş kolunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 21.02.2019 tarihinde kamudaki eğitim yöneticiliği görevinden emekli oldu. Eğitimci-Yazar-Şairin; TODAİE Hazırlık Kılavuzu, iki adet şiir, on bir adet çocuk ve genç edebiyatı olmak üzere toplam 14 adet kitabı bulunmaktadır. Ayrıca eğitim bilileri aralında ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır. Meslek hayatı boyunca çok sayıda ulusal proje ile Avrupa Birliği projesi yazmış ve yönetmiştir. Eğitim bilimleri, proje döngüsü ve kişisel gelişim alanlarında çok sayıda eğitici eğitimi sertifikasına sahip olup yetişkin eğitimleri vermiştir. Halen çeşitli gazete ve haber sayfalarında makaleler yazmaktadır. Medya Siyaset Yayın Grubu Genel Yayın Koordinatörü ve programcılığı yapmaktadır.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.